22 Haziran 2010 Salı

Islak Islak

Tezin şu bölümüyle ilgili meclis tutanaklarını okuyorum hala. İçim kıyıldı biraz. Halbuki bir kamera verseler elime, bulutların rengini çeksem şimdi. Havanın kokusundan, denizin tuzundan dem vursam. Önce bu bitecek, biliyorum. Sonra ne halt edersem öyle edeceğim.
Hasta uyandım bugün. Ankara’nın karı koymazken İstanbul’un yaz yağmurundan şifayı kapmışım iyi mi. Ihlamur, nane, limon, tarçın.. elime ne geldiyse bir güzel kaynattım. Irmak çok uzakta, yerini tutmaz ama biraz da bal kattım onun sevgisi yerine. Kim çekecek gene ben çekiyorum hasta nazımı. Kendi kendimi azarlayıp paylıyorum ama sonra, sızlanacağına otur oku şunları da diye. Çoklu kişilikten muzdarip masal kahramanları gibiyim, bir külkedisi bir üvey anne.
Boğazım kötü, hava serin. Bütün gün kapalı, yağmurluydu. Güneş açıp da gözüme girdiği vakit bir homurdanıyorum, bir sinkaflı küfür basıyorum ki geri kaçıyor bulutların ardına.
Bütün gün pıtır pıtır bir ses. Ya yağmur ya kuşlar. Barbaros’a bakan çalışma masamda beni hiç yalnız bırakmayan kumrulara serçeler eklendi bu yağmurla. Sığını-sığınıveriyorlar balkona. Kumrular ayrı, onlarla ilişkimiz eskiye dayanıyor. Her hafta düzenli buğday alıp onları beslediğim, onlarla konuştuğum seneden tanıyorlar beni. Ben test çözerken penceremi hiç boş bırakmazlardı. Komşular şikayet ediyor diye buğday işinden vazgeçeli çok oldu, Ankara’ya gittim döndüm ama gene de bırakmadılar işte. O pırıl pırıl, kömür gibi gözlerini dikip öyle bir bakıyorlar ki.. erken benzemeye başladım anneanneme. Neyse ki hoşuma gidiyor ailenin kadınları arasında nesilden nesile aktarılan böyle huylar. Elini saçına götürüşünde, burnunu sevimli cadı gibi oynatışında ya da ayakkabıyı giyişinde bir başka kadının yaşadığını bilmek çok güzel. Ben de böyle yaşayacak mıyım acaba? Bundan yüz- yüz elli yıl sonra da kısa boylu, geniş kalçalı, kumral bir kadın aynı vurguyla konuşup, gözleri çizgi haline gelene kadar gülecek mi?
Yazmaya başlarken aklımda yoktu hiç bunlar. Aslında fark etmemişim bile yazdığımı. Tutanak okuyordum en son. Bütün gün evden çıkmayıp kimseyle görüşmediğim için de bu kadar sık yazıyor olabilirim. İletişim kuruyormuşum hissi veriyor yazmak. Evden çıktığım oluyor tabi de, sokakta hayat var. Yaz da geldi. Evden burnumu çıkarmadan çalışmak en iyisi. Tezi bir an önce bitirip taze bir yön vermek istiyorum hayatıma. Köprülü kartpostallar atabileceğim bir Avrupa kentine gider miyim gitmez miyim bilmiyorum. O eski kaçmak dürtüsünden eser yok şimdi, nerede mutlu olacaksam oraya gitmek, orada yaşamak istiyorum. Kalmak mutlu edecekse kalmak. Yalnız bir an önce o karar aşamasına gelmek niyetim. Hem, bizi çalışmak kurtaracak öyle ya.
Gene indirdi yağmur. Ankara’da da yağıyormuş, öyle duydum. Orada ayrı güzel yağar ama burası da öyle güzel kokuyor ki şimdi. Tam film izlemelik derlerdi değil mi böyle günler için. Selvi Boylum gelmiş sinemaya hala gitmedim. Bugün şu korkunç tutanakları bitirirsem gideyim yarın öbür gün. Bunu ıskalayamam. Bunu da ıskalayamam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder