22 Haziran 2010 Salı

La Finestra di Fronte


Karşı Pencere'deki iletişim biçimini andırıyor da ondan.
Eski taşların arasına sıkıştırıp saklamaktansa orta yere yazıyoruz (Bencilce sık yazıyorum tabi ben. Can havliyle dışarı atıyorum kelimelerimi, yoksa geceleri uykuma dolanıyorlar.)
Garip bir huzur vermeye başladı bu bana, en azından huysuzluğumu azaltıyor.
Kaybını kabullenmiş insanın sükunetiyle de doluyorum yavaş yavaş.

Yalnız her hikayenin kötüsü olmaktan biraz sıkılmaya başladım. Tam bir kendini gerçekleyen kehanet misali. Halbuki esaslı romanlarda iyisi kötüsü olmazdı karakterlerin, gelişim süreçleri olurdu. Gene de bana öyle geliyor ki beni alsalar, alıp da bisküvi gibi süte batırıp çıkarsalar, batırıp batırıp da çıkarsalar ak bir kaşık olmanın yakınından bile geçemem. Ben ben oldukça gözümden bile sakındığım gözü çıkarmadan durmayı beceremem gibi geliyor. Cehennemin dibine giden şu meşhur yol var ya, işte onu ben döşüyorum. Arkama dönüp iyi niyetlerle döşediğim yolda geri yürüyeyim diyorum, onu bile nasıl becerememişsem takılıp düşüyorum. Dizlerim, elim, kolum yara bere içinde hep.

Geçen gün festivalde bir yaz yağmuru indirdi ki bu kadar olur. Çıplak ayak mevsimini de açtık böylece. Gecesinde Beyoğlu'nda yakalandık aynı yağmura. Boğazımdaki bu sıkıntıyla arasında bir bağlantı olabilir. Oldum olası şemsiye sevmem de kullanmam da ne yapayım. Ne kadar az zımbırtı o kadar güzel hayat. Ayakkabı, şemsiye, saat, çanta.. Hepsi yük, hepsi fazla. Yalnız fark etmeden iyi gelmiş yağmurda yürümek. Mazgallardan akıp giden suda benden de bir şeyler varmış belli ki. İçinden bir şeyler kopup gitmesi fena bir şey olmak zorunda değilmiş demek ki.

Ama işte, her ölüm erken ölüm be abi. Aşkın acısızı, ayrılığın güzeli olmuyor.

Kadın haklı, herkes kendi küçük trajedisini yazıyor. Adam da haklı, yalnız olmadığımızı bilmek için okuyoruz sonra onları. Anladım yalnız olmadığımı. Şanslı bile hissediyorum şimdi. Bu kadar canımın yanması, bunca güzel ismi hak etmiş olmam, böylesi bir özlemin diğer yarısı olabilmek için çok ama çok güzel yaşamış olmalıyım.

Bak, ay yükseliyor boğazın üstünden. Şimdi bunun için mutlu olmaz mı insan, sorarım.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder