21 Ağustos 2010 Cumartesi

Çok Yaklaşmış, Duyuyorum


Dün gece o kadar eğlendiğim için bok gibi hissediyorum kendimi.

Neredeyse bir haftam kalmasına rağmen bütün bir günün yarısını yarım yamalak dolu word dosyasından ayrı geçirdim. Nietzsche'yle yaşadığım sorunların da bu firarda payı oldu. Akşam üstü kapıdan "iki bira" diye bile değil, "bi ice tea içerim böylece sersemlemem, uykum da gelmez, zaten erken dönerim" diye çıktım. İlerleyen saatlerde kafamı kaldırıp gökyüzüyle göz göze geldiğimde "off gene sabah olmuş" diye küfrü basan gene bendim.

"Bu saatte açık neresi vardır ki" diye kendi kendime mızmızlanmamdan bir kaç dakika sonra oturduğumuz yerde zamanın sadece küçük bir an durduğunu hissettim. Serin bir esintiyle ürperdiğim andı. Sonbaharın göz ucuyla bizi izlediği hissine kapıldım. Kokusunu uzaktan bile alabildiğin eski bir tanıdık, artık bildiğini bile unuttuğun eski bir şarkı gibi.

Küçüklüğümden beri duyduğum ama nedense kimseye söylemediğim şeye benziyor bu. Bazen başımı yastığa koyduğumda ve çok sessizse eğer, bir ses duyarım. Kalp atışı gibi ritmik bir ses ama daha çok kuru otlar ve dallarla örtülü, yüksek ağaçların gökyüzünü örttüğü, sisli bir ormanda elinde asası ve yere uzanan esvabıyla yürüyen uzun beyaz sakallı bir adamın yürürken çıkardığı ses. Çok basit, eski püskü bir sandalet giydiği yaşlı ayaklarının yürürken kuru otlarda çıkardığı ses. Nedense o adamın ölümüm olduğunu hissederdim hep. Çok ama çok küçüklüğümden beri böyle bir anlam uydurmuşum niyeyse. Her adımın, bana yaklaştığı anlamına geldiğini de hissederdim. Buna düşünmek denmez, basbayağı saçma sapan fakat çok kuvvetli bir his. Korku uyandırmazdı hiç, gene uyandırmıyor.

Pek aynı olmasa da dün geceki ürpertide buna benzeyen bir şey vardı. Bir mevsimi bir insanın yerine koymak mı yoksa her insanın doğduğu mevsimle kurduğu türden bir bağ mı bilmem. Sahi ben sonbaharda doğmuştum değil mi, o kadar unuttum ki bunu. Kutlamak için doğumumdan daha anlamlı bir şey bulunca yitirmiş o anlamını. Şu yeniden bulmam gereken anlam...

İşte böyle, sıradan, herhangi bir an için -sadece bir an- serin bir esintiyle durdu zaman.
Sonra içmeye, gülmeye ve konuşmaya devam ettik.
Hava aydınlandı.
Durduk yere, saçma sapan bir alt yazı geçip gitti aklımdan: Tanrım ne kadar da genciz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder