Ne zaman “bu halka müstahaktır!” dense birinci vazifesi evladını korumak olan anne refleksiyle başımı hafifçe yana eğip “gitme çocuğun üstüne” bakışı atarım. Elimde değil, bir kere de “beter olsun” diyemedim (beterin de beteri var, olur mu olur). Anne refleksi dediysem egemen özne sendromundan mustarip olmakla ilgisi yok, çok daha basit. Basbayağı, dümdüz korumacılık (güçlü zayıfı korur ancak falan filan, karıştırmayın şimdi). “Hocam iyi demişsin, güzel demişsin yüzde bilmem kaçının kafası basmıyor diye –hay ağzını öpem- ama o kadar basit değil” demek geliyor mesela içimden. Ne peki diyecek olunursa da şimdi yazmaya ziyadesiyle üşendiğim sosyolojik bir şeyler bir şeyler söylerim ama ana fikir “şu şöyledir, bu böyledir” deyip kestirip atmamak. Ancak eşe dosta yedirebileceğimiz sığ analizler egomuzu tatmin etmekten ileri gitmez zira. Ha sofistike analizler benden mi sorulur? Hayır, ama çabalıyorum.
Bazen de analiz manaliz bir yana, söyleyecek söz bulamıyorum. Henüz basılmayan kitabın toplatıldığı “demokrasi” karşısında nutkum tutuluyor. Olağandışı bir şey olmadıkça ağzıma almadığım Allah’ın adını böyle günlere saklıyorum. Böyle günlerde Allah’ın adıyla başlayıp (Allah belanızı versin), sülalesinden ecdadına yardırıp düz gitmek istiyorum bazı kimse, kurum, cemaat ve ideolojilerin. Ah ben böyle aşkla küfrederken bir kendini bilmez çıkıp da bana hanımefendilik, edep adap dersi vermeye kalkışsa da bütün sinirimi ondan çıkarsam! Böyle günlerde o ufacık tefecik, içi dolu turşucuk kız gidiyor, yerine Hulk geliyor. Tepeden tırnağa sinire kesiyorum.
Topluma bulmuyorum suçu, hayır, bulamıyorum. Dahası hiçbir şeyden imtina etmem “halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremedi” yaklaşımından imtina ettiğim kadar. Hani ciddiye almayacağım insanlar listesi gibi bir şey yapıyordum ya? “Halk”, “halkımız” türküsü tutturan pseudo-münevverleri eklemeyi unutmuşum. “Halkımız” şöyleymiş böyleymiş…peki sen kimsin bre düdük?! “Sokaktaki adam”mış…sen bize malum olmayan yer altı dehlizlerinden mi sağlıyorsun ulaşımını?! “Sıradan vatandaş”mış…peki nedir bu sıra dışılığın sırrı beyim, mevcudiyeti asil kanla sınırlı değilse anlat da bilelim! Daha çok saydırasım var da mevzu bu değil. Bir yandan da mevzu o kadar geniş ki.
Önümüzdeki seçimi düşünüyorum…hatta bir çılgınlık yapıp yazılı düşünüyorum... Malum, ’80 sonrasını aratmayan günler yaşıyoruz. Memleketin tutar yanı kalmadı. Şahtık şahbaz olduk. Henüz basılmayan kitabın toplatılması ne demek! Kitap toplatılması ne demek! O haberi yapmayacaksın, öyle yazmayacaksın, böyle demeyeceksin… İstibdadın adı ne zamandan beri demokrasi? Yoksul gençlerin ücretsiz bir ay askerlik yapmalarının neresi istismar? Her yoksul aileye en az 600 TL maaş bağlanmasının neresi zor? Iksırıncaya tıksırıncaya kadar yiyenler doymadılar, hala gözleri var. Sadakayla yoksulluğun devamı güvence altına alınır ancak. Onurlu bir hayat sürmek hakikaten de haktır. Allah muhafaza, yoksulluk olmadan AKP; terör olmadan MHP ne yapar sonra! Öyle ya barış ve refahtan kimseye “ekmek” çıkmaz. Ver abi nükleeri, ver sansürü de ver. Ver oradan din min, sopayı da ver… Cillop gibi olacağız Allah’ın izniyle. Hadi geçtim diyelim ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü… bu bedelsiz bedelli ve aile sigortası atakları da bir işe yaramazsa bilmiyorum ne yarar. Bizim bölümün hocaları yengeç dansıyla birer birer partiye transfer oluyorlar ya sahiden de buram buram sosyolog kokmaya başladı partinin son dönem söylemleri. Bakalım bir işe yarayacak mı…
Bu aralar “halk”, “sokaktaki adam” ve “sıradan vatandaş” ne zaman bir araya gelseler muhabbetin konusu Erdoğan. Onca kulak misafirliğimde bir tane de iyi laf duymadım. Klişe geliyor o zaman, hazır mısınız? “Ulan kim veriyor o zaman bu oyu?!” Göz göre göre hile karıştırılıyor, onu biliyoruz ama gene de ciddi bir taban var. Herkes bu kadar şikayetçiyse nasıl oluyor? Beyhude soruyorum cevabını bildiğim soruları, sinirden soruyorum. Cevabını verirsem anne refleksim işlemeyecek, müstahaktır’cıların arasında bulacağım kendimi. Oysa ne diyordu Clint Eastwood, "bunun hak etmekle ilgisi yok".
Bundan 50 yıl sonrasını dehşetle merak ediyorum. Görür de merakımı giderebilirim umarım yoksa meraktan çatlarım!
bu halka müstahaktır, halkımız cahil olayından nefret ettiğim kadar çok az şeyden nefret ediyorum azizim.
YanıtlaSilaslında dünya standartlarıyla bir kıyaslama yapılacak olursa bizim sözde aydınlarımız çok çok daha cahil kalır. halkın da ortalamayı yakalama olasılığı yüksek.
ayrıca bu aydın lafına da uyuz oluyorum. aydın ne lan?
aydınlanmacı, modernist algı işte. aydınlar ve aydınlatılmaya muhtaç karanlıktakiler. kendi rasyonalitesine uymayanlar ya da onun dışında kalanlar yani. kendininkinden farklı rasyonaliteler irrasyonalite olabilir ancak. nasıl bir kibir...
YanıtlaSiloysa "halk" denilen ya da tezimde göndermede bulunduğum literatürde geçtiği haliyle "sıradan insanlar", "sıra dışı" (!) insanlardan daha aptal değildir. iktidarla baş etme yöntemlerimiz farklı sadece. muktedirle arandaki güç farkını zekayla (aptala yatmak da buna dahil) telafi etme yoluna gitmek çok doğal geliyor bana. bangır bangır değil kenardan kenardan gidip bildiğini okumak.
koyun gibisin, akrep gibisin, serçe gibisin deyip geçilemez. ortada bir kabahat varsa bile "kabahatin çoğu senin güzel kardeşim" deyip çıkmak var mı işin içinden. sıçtıysak da cümleten sıçtık.
bak gene dellendim :)
dellen tabii ki. dellenmek iyidir. rasyonel olan dellenmek oluyor bazen :)
YanıtlaSil