18 Mart 2011 Cuma

Uyku tutmayınca

Vardığım nokta çok matah olmasa da kendimi bu noktaya gelmişten ziyade konmuş gibi hissediyorum. Yavru bir kedi gibi ensesinden tutulduğu gibi alınıp bırakılmış. Yirmi altı yıllık herhangi bir hayatın hasbelkader varmış olduğu bir noktada durmuş şimdi ne yapmam gerektiğini düşünüyorum. Bir müddettir içimde büyüyen bu güçlü hissin psikolojide bir karşılığı olduğuna adım gibi eminim fakat anlamak çözmeye ne zaman yetmiş ki şimdi yetsin. Akla ilk gelen kelime, yabancılaşma. Fakat bu kadar ucuza gitmeye razı olmuyor gönlüm, daha afili bir şey olmalı.

Sanki, dile büyük gelen bu yirmi altı yılı ben yaşamadım. Birisi bir şekilde yaşadı ve ben kaza eseri son vardığı noktada buldum kendimi: Kilosu elli altı ile elli yedi arasında değişen bir elli altı boyunda küçük bir kadın. Uzun, dalgalı, koyu kestane saçları var; iki kestane de gözlerinin olması gereken yerde. Beyaz bir teni, açık bir alnı, küçük bir burnu ve irice dudakları var. Mütemadiyen melankolik görünse de gülmeye, gülümsemeye hazır gibi. Mutlu bir çocukluk geçirmiş, iyi bir eğitim almış. Kolejde bursla okuduktan sonra iyi bir devlet üniversitesine gitmiş, yükseğini de bitirip dönmüş evine. Uyku tutmayan gecelerde kalkıp ışığı açmadan geldiği salonda elini attığı gibi buluyor ucuz cep kanyağını. Karanlık evinden karanlık boğazı izleyerek yudumladığı kanyağa soruyor sanki “ben buraya nasıl geldim” diye.

Ben bu hayatla ne yapacağım şimdi? Ne yöne gidecek, ne halt edeceğim? Sigaraya ne zaman başladım; aradan ne vakit yedi yıl geçti de nasıl bıraktım? Astım değil miydim ben; nasıl nefes aldım? “Sen ne istiyorsun” nezaketen sorulan bir soru; geçelim bir kalem, geçelim bu protokolü. Ne yapmam gerek bana onu söyleyin. Şu deyin, yapayım. Hangi okul, hangi bölüm? Asistan mı? Olayım. Hangi firma, hangi pozisyon? Çalışayım. Hangi ülke, hangi şehir? Taşınayım. Kim, hangi adam? Evleneyim. Çocuk? Yapayım. Bir de yetmez, iki tane. Belki de en kızdığım cümleyi ben kendime kuruyorum: Ne fark eder. Bunu anlayan annem de bana kızıyor muhakkak, böyle pes ettiğim için. “Geçecek” derken kendimi mi kandırıyorum, onu mu? Ne zaman geçecek; otuzumda mı, otuz beşimde mi? Tanrım, ne sıkıcı muhabbet. Bunu da biliyorum. Her şeyi biliyorum. Zaman zaman ukala olduğumu da biliyorum. Anlamak gibi bilmek de bir fayda sağlamıyor.

İleride amansız bir hastalığa yakalanıp bu şımarıklıklarıma lanet edeceğim belki de. Belki de domuz gibi sağlıklı yaşlanacağım. Sigaraya yeniden başlamazsam elbet. Yaşlanmaya vaktim olacak mı? Malum, bu ülkede hayatta kalmak tesadüfi. Namlı bir falcıya gitsem de bana ne olup ne biteceğini anlatsa rahatlayacak mıyım? Kimi insan doktordan korkar, kötü bir şey söyler diye. Ben falcıdan korkuyorum, o yüzden hiç gitmedim. Fakat ne var, uyku hapı almaktan da korkuyordum. Aldım işte. Bir işe yaramadı, o ayrı. Dudaklarımız buluştuğu vakit “gördün mü bak, gene sana kaldım eski dostum” dedim ucuz cep kanyağına. Eski tabi, on sekiz yaşımı biliyor meret. Ankara beyaz, ben aşıktım. Her zamanki gibi.

Uyku tutmuyor eski dostum. Uykuya dalmak, dalabilmek ölüm gibi. Mitolojiye gönderme filan yok, dümdüz. Ölüm gibi zor. Gerçi, o zor mudur bilmiyorum tabi ama bu zor. Akıllı geçinmemden de belli olacağı üzere pek de akıllı sayılmam, malum. Buna rağmen durmuyor aklım, susturamıyorum. Biraz da sen konuş, ben ne yapacağım üstüme kalan bu yirmi altı yılla? Sorumluluk alma hikayesi, onu biliyorum. Hepsinin günahı boynuma, eyvallah. Peki ya sonra? Kimse bilemez, biliyorum. Ben ancak kararlar verebilirim, gene de ben dahil kimse bilemez ne olacağını. Boş bir şişenin bu kadar da üstüne gidilmez ki canım! Ama boş değildi ki yazmaya başladığımda, yarısı doluydu. Yoksa boş muydu? Öyle ya, bana bardakla değil kanyak şişesiyle gel. Yarısı boş mu dolu mu? Bilmem, bir işe yaramadıktan sonra ne fark eder. Kitapçıdaki kıza patladım öyle geçen gün. Kitap sipariş etmiştim, adımı yazıyordu. Ne fark eder dedi bana. Fark etmez, dedim, adım sadece. Ben değil miyim sanki kahve bardağına Leyla yazdıran. Yaz ne istiyorsan. Ne fark eder…

7 yorum:

  1. uyku tutmasa da hep yazsan diyeceğim ama kötü algılanmasından korkarım :)

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim. ben de yeter, içimizi kıydın denmesinden korkuyorum ama uyku gibi bu da tutmuyor beni, yazıyazıveriyorum işte :)

    YanıtlaSil
  3. yaz sen...
    çünkü ben yine yüzüme boş boş bakıp dediklerimden zerre kelime anlamayan insanlara sırf birşeyler anlatabileceğim tek insanlar onlar oldukları için konuştum ve yine boktan bir gün/hafta geçirip nasıl başladığını ve de bittiğini bilmediğim bir hafta/ay daha harcadım ömrümden.içtim ama sarhoş olmadım.ama rahatsız oldum çokça ve yine kendime "Ben bu hayatla ne yapacağım şimdi?" dedim....ya da hatta "ben bu hayatla ne yapıyorum?!"...
    "idareten" insanlarla idare edip, hergün yüzyüze bakıp hergün öğlen yemeğine gidip, sevmediğim insanlarla yaşıyorum. "idareten" insanlarla muhabbet etmeye çalışıp aynı "idareten" insanlarla şarap içiyorum. çünkü geçen seneden farkettiğim üzere "idareten" orada olan insan hiç olmayan insandan iyidir. insan birkaç ay yalnız yaşayabilir. ama birkaç yıl asla...
    ama idareten gelen mutluluk idare etmediğinde ne yapmak gerekir? özellikle de artık dönüp gitsen de seni -belki- idareten bile mutlu edebilecek bir evin yoksa...
    yaz sen, çünkü işte böyle geçen yılların yine böyle bir haftasının sonunda gece eve geldiğimde, "dur aysec güzel bişey yazmıştır okuyup rahatlayayım" demek, yanımda olmasa da sanki çok yakınımda gibi benzer hisleri paylaştığım birinin iç sesini dinlemek bu boktan haftalarımın en güzel anları belki de...

    YanıtlaSil
  4. yirmialtıyı hatırlıyorum bende. o ne oluyor, tam o ara müsaitsen bi meursaultluk uğruyor hakkaten. bana da uğradıydı, yazdıklarına çok benzer (annenin çaresiz kızgınlığına varıncaya kadar :) düşünce ve duygular içinde ne yapsam ne yapsam diyodum.
    sonra bilmiyorum nooldu, mesela 30 oldum ben. artık 30 yaşında olmanın şokundan mıdır nedir, bi koyver gitsincilik bi adamsendecilik geldi yerleşti.
    sende süreç nasıl işler bilmiyorum ama sen sen ol, neşeden taviz verme derim. nası diyodu bi şarkı, gelsin hayat bildiği gibi, işimiz bu yaşamak filan bişeyler :))

    YanıtlaSil
  5. Aysecan, bu üstteki adsız ben değilim. Zaten anlamışındır.

    YanıtlaSil
  6. Ayıpsın Onursal, anlamam mı hiç! Adımı da ifşa ettin, iyi oldu.

    YanıtlaSil
  7. Oha sen beni ifşa edince iyi, ben senin adını ifşa edince kötü. Zaten nickinden de hiç belli olmuyodu :). İyi ki ettim

    YanıtlaSil