İçkiye suç bulurdum. Artık bulmuyorum. Midemi döndürmesine, dilimi dolandırmasına, adımlarımı karıştırmasına yine kızıyorum elbette ama bana asla söylemeyeceğim şeyler söyletmediğini, asla yapmayacağım şeyler yaptırmadığını kabul edeli epey oluyor. Rahatsız edici şeyleri bu bahaneyle pat diye söylemekten garip bir keyif alıyorum hatta. Oysa hasıraltı geleneğimize çok aykırı bu. Hayatın akışkanlığı söylenmeyenlere öyle bağlı ki. Devamlılığını sağlayan bu suskunluklar bile olabilir. “Allah kahretsin, böyle bir şey var” diye patlayınca bir mutfak dolusu cam kırılıyor sanki. Üstüne bir de gözlerim dolunca, gürültüyle kırdığım o camların üstünde yalın ayak yürür gibi hissediyorum kendimi. “Ne istiyorsun benden, ne yapayım?” Bilmiyorum. Çocukluğumu dersem haksızlık etmiş olurum. Daha güzel bir ülke istemeye de hakkım yok. Neden söyledim öyleyse, ne gereği vardı böyle rahatsızlık vermenin, can sıkmanın? Yazdıklarımı sildim ama yazdıklarımı silmek yaşadıklarımı da siler mi? Bir şey beklemiyordum. Tek istediğim “bu var” demekti sanırım. Bu konuda artık bir şey yapılamayacak olsa da böyle bir şey var. Susmak silmiyor, silmek yok etmiyor. Hayat devam ediyor. Olması gerektiği gibi.
dediğin gibi hayatın akışkanlığı söylenmeyenlere bağlı. çoğu zaman susmayı tercih eden biri olarak aynı sıkıntıları yaşarım hep. ama neden o zaman içimdekileri söylemediğim zaman keşke söyleseydim o zaman beni anlardı belki deyip, söylediğim zamanlarda da keşke sussaydım nasılsa bikaç güne unuturdum duygusu oluşuyor. bunu çözemedim gitti. bi yerde söylesen de söylemesen de sonuçları seni hoşnut etmiyor galiba. bilemedim.
YanıtlaSilbense oldum olası her şeyin konuşulmasından yana oldum. söylenmeyenlerin daha zedeleyici olduğunu düşündüm. nihayetinde ise anladım ki en acısı, söylemekle söylememenin aynı kapıya çıkması.
YanıtlaSiliyi yanından bakarsak, en azından neden söyledim veya neden söylemedim sorularıyla kendimizi suçlamaya gerek yokmuş ki bu da benim kafamı epey meşgul eden seylerden biri oldu hep. gerek yokmuş.
YanıtlaSil