Tez bitti. Tez hiç biter mi? Hiçbir şey olmamış gibi boşlukta kaybolup gider mi? Tez bitti. Master bitti. Zor oldu ama bitti.
“Ne o heyecanlı mısın” diye soran hocama “ne heyecanı, psikosomatik abide gibiyim” derken zerre mübalağa etmiyordum. Bilinen ne kadar stres belirtisi varsa hepsinin yanına bir tik attım. Uyuyamadım, yemek yiyemedim, hatta yediklerimi de tutamadım. Bu sefer de uykusuzluk ve açlıktan başım dönmeye ve zangır zangır titremeye başladım. İki saat süren jürinin sonlarına doğru başımın istemim dışında küçük düşüşlerde olduğunu fark edince elim kolumla destekledim. Sanırım gene de kötü görünüyordum ki hiç öyle beklediğim gibi gıkım çıkmadı. Hocam “biz şöyle düşündük” diyerek söz aldıkça onu başımla onaylamakla yetindim. Onunla hemfikir olmadığımız bir noktayı da şu tanımadığım hoca destekledi, sonra onlar tartıştı biraz. Sonra işin içine moderniteyi (bence modernizmi) sokan hocamla da küçük bir tartışma yaşandı ve ben bir iki küçük cevap ve müdahale dışında başımı hafifçe sallayıp onaylamakla yetindim. Yalnız iki kere kaşımın kalktığını hatırlıyorum.
Jüri henüz başlamadan çay getirip çikolata ikram ederken ister istemez bir “ben ne yapıyorum” dedim. Anneannemin günlerinden beri elimde tepsiyle bu kadar hanım hanımcık salınmamışımdır. Ta lisansın başında –şimdi evlenmekte olan- arkadaşımızın “yani kadın her yerde kadın” diye bitirdiği sunumu bile geldi aklıma. Ben de başka bir açıdan bakmayı tercih ettim: Bu usta-çırak hiyerarşisini seviyorum ki ben. Demli çaylar feda olsun, tepsi tepsi taşırım.
İki saat sürdü ama jüriye damgasını bir buçuk saat konuşan A. Hoca vurdu. Biraz “bundan daha iyisini yapabilirdin” ve “bu tez başka türlü yazılabilirdi”ledikten sonra yaptığı benzetmeyi kolay kolay unutmayacağım herhalde. “Hani Cem Yılmaz’ın bir şeyi var ya 10 adımda Anadolu Rock diye, ona benzemiş bu” (?!). Beklediğim eleştiri cümleleri arasında Cem Yılmaz beklemediğim bir isimdi! “Hani diyor ya ‘bana inanmıyorsanız (eliyle de taklit ederek) Dadaloğlu da diyor”. Ben de aynı şekilde durup durup Foucault’luyormuşum. Dadaloğlu-Foucault?! Savunmamı yaptım tabi ama kesmedi: “Söz meclisten dışarı, siz bize bu işi böyle öğrettiniz hocam. Benim için de orada asıl önemli olan bir hikaye anlatmak ama bilimsel olarak kabul görmek için uymamız gereken bazı kodlar var maalesef”. Tamam, bu kadar düzgün cümle kuramıyordum belki o sırada ama buna benzer bir şeyler söyledim ve hocam da sağ olsun şapkasını önüne koyup destekledi beni. Ben de koydum gerçi: “Doğrudur, Foucault orada duruyordu, ben tezi üstüne kurdum hocam…ama yersiz olduğunu düşünmüyorum”.
Şu “sen bir dışarı çık bakalım”lar çok fena yalnız. Eşinin doğum yapmasını beklerken volta atan heriflere benziyordum. Bir de ben volta attıkça topuk sesleriyle çınlıyor bölüm ama düşünceli olacak durumda değilim, içim içimi yiyor. Neyse girdim ve yüzlerinde master’ımın finiş çizgisini müjdeleyen ifadeleri gördüm. Gerçi bunu bir iki saat kadar idrak edemedim ama olsun. Herkes gittikten sonra toplantı salonunda hocamla çay bardaklarını toplayıp tepsilere koyarken yaptığımız konuşmada duygusallaştım. Jüride toz kondurmadığım tezi başladım yerin dibine sokmaya, “bir şey gördüm ama adını koyamadım” da “literatürdeki halihazır konseptlerden yararlanmak zorundaydım” da “anlattığım şeyi karşılamak için yeni konsept üretmem gerekirdi” de… Biraz moral verdikten sonra “adını koymak konusunda korkak davrandın” deyince “tam sırası” dedim, “kaldır ayağı göster ‘hoca hoca, ben bu 35 numara ayaklarla yazdım bu tezi sen ne diyorsun’ diye”. Dilimin ucuna geldi, diyebilirdim de ama demedim. “Küçücük bir kızım ben” dedim, “hadi len eşek kadarsın” diye cevap geldi. Eşek kadarım değil mi, ehehe…sıpayım hatta.
Yani bitti. Bir dönem kapanıyor işte. Paralel giden bir başka dönem gibi gereğinden fazla uzamış bir dönem. Yanımda olmasını istediğim ve yanımda olan herkese nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Yanımda olmasını istemesem de yanımda olduğunu belirten fakat yanımda yöremde göremediklerime ise söyleyecek sözüm yok, kalmadı, o yüzden susuyorum. Bu en mutlu günümde arkadaşlarım ve ailem yanımda olduğu halde bir şeyler hep eksik, gülümsemem hala buruksa ve bunu fark ettiğim her an kendimi pataklayasım geliyorsa…bu mutlu sonu artık her şey için yeni bir başlangıç olarak tarihe not düşmek en iyisi.
tebrikler! rahatlaman üslubuna yansımış:D
YanıtlaSil"hoca hoca, ben bu 35 numara ayaklarla yazdım bu tezi sen ne diyorsun" hahah:D
yılların geyiğidir o da..tam yeri geldiğinde diyemedim ya yanarım yanarım :)
YanıtlaSilbir de çok teşekkür ederim tabi :) gerçi 35 gerçek de üslubum çok mu yavşamış bilemedim tabi..
amaan, bitti ya..:)
haha, yazında bir rahatlama bir mutluluk var:))
YanıtlaSiltez biter mi bitmez mi? bitti.
sırada ne var, doktora?
hiç bilmiyorum ki..bunu sonra düşüneceğim :)
YanıtlaSil