My wandering days are over -Belle&Sebastian
Moving on -Kimya Dawson
You love me -Kimya DawsonNew Soul -Yael Naim
Too long -Yael Naim
(Başlıkları alt alta okumak? Ne münasebet!)
Bu gece Belle&Sebastian ve Kimya Dawson gecesi. Neden biraz da Yael Naim olmasın?
Solgun sarı renkli -sırf bu yüzden bile vintage denmeyi hak eden- bir şifonyere karşı (leb-i şifonyer?) oturmuş doğum sonrası sendrom yüzünden günlerdir yüzüne bakamadığım tezimi önüme almış düzeltmeye çalışıyorum. Bitmiş işi kurcalamak, pişmiş aşa su katmaktan farksız. O yüzden hiiiç kasmadan cut paste yapacağım. Cut'n Paste, bir nevi Rock'n Roll. Conclusion'ı da artık Einstein usulü, referanssız meferanssız dan dun döşerim. Özgüven eksikliğimle mütemadiyen bir halat yarışı içinde olan egomdan bahsetmiş miydim? Oh evet, bütün bir sonuç bölümünü aklımda kalan tortulardan döşeyebilir ve alıntıladığım bütün o adamlardan daha heyecan verici bir şey söylemeyi başarabilirim. Boşuna master of science denilmiyor, öyle değil mi? Science be my bitch!
Yok be, neyse ki bir iki toparlayıcı kelam etmişim de sil baştan toparlamama gerek kalmadı. Yalnız bir 'çalışmanın kısıtlılıkları/zayıflıkları' temalı paragraf eklemeliyim. Bu parlak fikir de elbette benden çıktı. "Çünkü ayağım 35 numara" deyip işin içinden sıyrılmak istiyorum ama akademi camiası henüz buna hazır değil. Nasıl olsa etrafından dolanıp gene aynı şeyi söylerim ben. Değil mi ki akademi biraz da bunun üstüne kurulu ve ben -tez hocamın da takdir ettiği üzere- inatçı karının tekiyim.
Hala tezden bahsediyorum değil mi? Ama işte aşk böyle bir şey, sürekli ondan bahsetmek istiyor insan. Bi seni konuşurum diye şarkısı bile var. Geçen şey geldi aklıma: "Gerçek aşk" ne saçma bir ifade. "Gerçek" diye nitelendirmek zorunda kalınıyorsa tek başına "aşk" işkillenmemiz gereken bir durum değil midir? "Aşk"ı ne zamandan beri pejoratif kullanıyoruz? Kaldı ki o bizim kendi pejoratifliğimiz, şahsi hayvanlığımızdır. Gerçeği kolpası olur mu lan bunun, aşk aşktır işte. Böyle ibne gibin, puşt gibin bişey.
"For all your big talk about being ready for a relationship, deep down you're single. It's your default setting" dedi bugün Barney Ted'e. Çok içerledim. Panikle telefona sarılıp, evlenecek olan arkadaşımı aradım "n'olur sil o +1'i!" diye. "Ne de olsa ayşec." diyerek kafadan +1 demişti de işgüzar gelin. Hayır sonra yanımdaki boş sandalyeye bakıp bakıp yuvarlayacağım rakıları, film kopacak, ne düğün hatırlayacağım ne bir şey. Kaldı ki "Samantha Jones değil Bridget Jones bekarı" kategorisine giriyormuşum. Öyle buyurmuştu 8 kadından biri. Kavgada söylenmez be! Yani bilinir ama söylenmez, bırak bari havam kalsın. Ya da bırak ya, havam da batsın bu dünyayla birlikte!
Şu son paragrafı yarın eklerim bence. Bir şey yok zaten. İşte "şöyle sıçtım, böyle sıçtım...püü beş para etmez de bir tez yazdım, yazmasam daha iyiydi" kıvamında gözünü çıkaracağım tevazunun. Yok be, mütevazı değilimdir ki ben. Batırdıysam batırdım derim ama "şurası da on numara oldu haa, tadından yenmiyor!" da derim. İşte ben bunları yarın derim. Şimdi biraz daha Doctor Who izleyeyim. Çok tırsarsam How I Met Your Mother'la taçlandırır, öyle uyurum. Süper plan. Ayşec. the Magnificent.
Doctor Who demişken, David Tennant çağrıştırdı: Big Bang Theory "smart is the new sexy" diyor ya, böyle saçmalık duymadım. Smart has always been the sexy and it always will be! The Doctor karakterinin David Tennant'ı bile çekici kılması başka türlü açıklanamaz. Böyle de koyarım tespiti. Koyar da giderim vuslata ermeye dikdörtgen suratlı Matt Smith'le (argümanım çürümüyor çünkü kendisi biraz ebleh bir Doctor). Dur ya haksızlık etmeyeyim, inceden bir Oleg Menshikov'u andırmıyor değil hani Tennant. Anlamlıymışçasına bakan zeytin gözlüler derneği eş başkanı (takım elbise ve pardösü değişkenlerinin etkisi sabit alınarak).
(Bu blog işinde playlist hazırlamanın kesin daha pratik bir yolu var ve ben bilmiyorum, değil mi? 8tracks miydi neydi o zımbırtı? Neyse uzun iş şimdi, sonra bakarım.)
*Allons-y, Fransızca'da let's go demek. David Tennant'ın canlandırdığı Doctor'ın sıkça kullandığı bir cümleydi. Keza molto bene. O da İtalyanca çok iyi demek. Onun anlamı allons-y'den daha ayan beyan tabi. Yalnız "dilden dile" diye düşünürken Semra isimli televizyon kahramanının sözlerinin "Daldan dala" adlı remix'i aklıma gelmişse buna bir son verme vaktim de gelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder