Adım çıkmış dokuza, inmez sekize. Burada dokuzun (bkz. dohuz) temsil ettiği, ecnebilerce (gavur demiyoruz, RTÜK rencide oluyor) drama queen tabir edilen nane. Derrida’nın hastası, dramanın ustasıyım şimdi doğruya doğru. Kimdir drama queen, başvuru şartları nelerdir, kaç referans lazım? Baştan belirtmek lazım gelir ki drama queen olunmaz, drama queen doğulur. Kadını erkeği olmaz ama genelde kadını olur. Erkeğinde bir sakil duruyor, olmuyor. Dolayısıyla, bu doğuştan asil kan taşıyanları kadın-erkekten ziyade şuurlu-şuursuz diye ikiye ayırmak daha münasip. İlla ki iki veya daha fazla alt gruba ayrılacak, ayırmazsak çatlarız. O yüzden kendimize karşı dürüst olup hemen buracıkta ayırmakta fayda var. Ayrımcılıksa ayrımcılık, her bir dertten âlâ yaman ayrımcılık.
Bunların şuursuzları dünyayı sahiden de dramatik algıladıklarından daha samimi oldukları düşünülebileceği gibi şuurlu olanları bir miktar istihza barındırdıklarından daha sinsi olarak nitelendirilebilirler. Şuur sahibi drama queen hayattan sıkılan insandır, sıkılır. Hayatına renk katacağını umduğu hiçbir dramadan geri kalmaz lakin kazın ayağı hususunda malumat sahibidir. Dolayısıyla çevirdiği drama herkesle ve her şeyle ince bir alay tadındadır. Hayatın bir sinema filmi olmadığının bilincinde olmakla birlikte onu sinematografik algılamanın keyfini sürer, hiç de gocunmaz. Kendi filmini kendi çeker şuurlu drama queen, hayatını otobiyografi tadında yaşar; biyografi tadında yaşatır. Janrı ne olursa olsun bulunduğu her mekan sahnedir. Yaşadığı sadece bir an değil, aynı zamanda bir mizansendir.
Yaa işte var böyle insanlar…peki ya drama queen olmayanlar? İşte o yok. Fıstık gibi de bilimsel kanıtım var: arkadaşım dedi! “Ayşec.” dedi, “drama” dedi, “insana mahsus” dedi. Alem buysa kraliçe benim. Peki nereden çıktı bu mevzu? Taşı toprağı altın Avrupa’nın bir başkentinde birlikte yaşamakta olan bir gay çiftin evlerinin bir odasını kiraya vermek istemeleriyle efendim. Nereden nereye değil mi? Yaa işte bilmem nerde bir kelebek kanat çırpsa başka bir bilmem nerde kasırga patlar ya, işte öyle bir şey. Çifti tanımıyorum ama kiracılarında itinayla aradıkları özellik beni benden aldı: No drama! Bir bira içip kalkmak gibi bir istek, hem makul hem de gerçekleştirmesi imkansıza yakın. Nerede bir insan var, orada bir drama çevrilecek. İlla ki, er ya da geç.
Her hayat hikayesi eşsiz. Bazıları diğerlerine göre daha kanırtarak yaşanıyor fakat mesele eninde sonunda yaşadıklarını nasıl algıladığına geliyor. Yani hayat sahiden dramatik mi, yoksa biz mi onu dramatize ediyoruz? Hayata, insana dair meselelerde bir “sahi”den söz etmek zor. Örneğin, anketlerde genellikle görüşmecinin hangi etnik kökenden olduğu değil kendini –tanımlıyorsa- hangi etnik kimlikle tanımladığı sorulur. Dünyayı algımızla kurgulamak onu gerçeklemek gibi geliyor bana. Serbest çağrışımın gözünü seveyim, self-fulfilling prophecy geldi aklıma. Bayılırım. Kendini gerçekleyen kehanet manasında. İtikat işleri de öyle geliyor biraz, nazar mazar. İnandığın için gerçek kılıyorsun inandığın şeyi, inanman sayesinde gerçekliyorsun. Dolayısıyla dünyayı gerçekler ve yanılgılar olarak birbirine değmeyen iki kümeye ayırmak bir hayli zor. Tabi ki bu doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasındaki temel farklılıklardan birine işaret ediyor ama ben neden kendimi böyle şeyler yazarken buldum şimdi bilmiyorum.
Korkarım ki bunlar, içinde 93761708 kere “tez” lafı geçen yazıların ayak sesleri. Özellikle insana dair bir çalışma alanınız varsa onu gündelik hayatınızdan, muhabbetlerinizden soyutlamak zor. Ne güzel drama queen filan diye geyik yaparken doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasındaki farkı “kime göre neye göre” seviyesine çekerek ifade ederken buldum kendimi. Geçen gün aklımı yalayıp geçen bir hatırlayışla ilişkilendirebilirim bu ekşimeyi: bir gün bir psikiyatr “kendini çok irdeliyorsun” demişti bana. “Ya ne olacağıdı” diye gülmüştüm. Beşeri bilimler, bebeğim. Seni, her şeyi, herkesi irdeleyip çözümlerken kendimi es geçeceğimi düşünebilemezsin. Tabi ki marifet bunu zarar vermeyecek bir seviyede tutmak. Yoksa kafayı kırmak işten bile değil.
Mevzunun daha fazla gözünü çıkarmadan, kremalı günler dilerim efendim.
"Hayatın bir sinema filmi olmadığının bilincinde olmakla birlikte onu sinematografik algılamanın keyfini sürer, hiç de gocunmaz. Kendi filmini kendi çeker şuurlu drama queen, hayatını otobiyografi tadında yaşar; biyografi tadında yaşatır. Janrı ne olursa olsun bulunduğu her mekan sahnedir. Yaşadığı sadece bir an değil, aynı zamanda bir mizansendir."
YanıtlaSilAh o janrlar, ah o janrlar!.. =)
Üstüme çok fena parmak bastınız efem, dillendirdiğimi yazmışsınız sayın Ayşec. elinize sağlık..
afiyet bal şeker olsun kuzum :)
YanıtlaSilbizi bizi biliriz, gel gör anlatamayız..artık dilim döndüğünce, olduğu kadar.
haydaa...
YanıtlaSilşuursuz şuurlular var efenim bir de. 3. kategori :o)
lan orta yolcu, muhalif olmasan çatlarsın di mi :)
YanıtlaSildrama çevirmemek için (şuurlu ya) extrem drama yapıyor işte (şuursuz). İlla gri de var bana ne :P
YanıtlaSilO "no drama" kiralik ev ilanlarinin vazgecilmezi ya. standat no drama no drugs no smoking.
YanıtlaSilah aysec.'cikcik bu yazını okurken kendimden geçtim. ellerine, gözlerine sağlık. bir arkadaşım var, ona soru soruyorum o da bazen cevap vermeye çalışıyor blogunda bu sorulara. en son sorduğum soru, adım çıkmış dokuza inmez sekize lafının nereden geldiği üzerineydi:)geçen blog entry'imde kullanmıştım bu sözü ve yazıyı bitirirken, ah meli tam bir drama queensin demiştim içimden. sen duymuşsun belli ki.
YanıtlaSilbu arada kullandığın kelimeleri kıskanıyorum. onları türkçeye kazandırmak için çalışmalara başlıyorum. ekşisözlük'ten istihza kelimesini anlamına baktım (evet bilmiyodum anlamını, bağırma bana, öğrendim), şöyle bir alıntı gördüm:
“en küçük parçamızı bile istihzaya emanet edemeyiz. haindir. oynar ve elinden düşürür. merhamete hiç bir zaman vekalet edememiştir. dibe inemez. fenomende kalır. zıtlıkların kavuştuğu noktadan uzakta, görünüşler planında eğlenir ve oyalanır. sevimli fakat sadisttir istihza. öperken ısırır. bazen de koparacak kadar.”
peyami safa / yalnızız
Yalnız burada peyami safa istihzadan mı yoksa drama queenlikten mi bahsediyo anlayamadım.
"öperken ısırır. bazen de koparacak kadar." bu tam istihza işte. bu kadar olumsuz olduğunu düşünmüyorum ben. ince bir alay. öpmesi ısırmasına değer :)
YanıtlaSil