30 Kasım 2010 Salı

Mutluluğun resmi?

Pas geçtiğim günler yaşıyorum ardı ardına. Hayatın ne kadar değerli olduğunu düşünecek olursak affedilmez bir eşeklik bu, öte yandan bir lüks. Düşünsene bir odadasın. Akşam olmuş, hava kararmış ama kalkıp ışıkları açmıyorsun. Kanepede kıpırtısızca uzanıyor veya oturuyorsun. Nefes alıp verişini kendin bile zor duyuyorsun. İşte o anları böyle günlere tamamlıyorum. Hayır, günlerimi karanlık bir salonda kıpırdamadan uzanarak geçirmiyorum. Fakat o türden bir etkisizlik hissi. Hiç kimseye ve hiçbir şeye etki etmedim bugün. Sesimi bile çıkarmadım. Mecaz değil, kendimle bile konuşmadım. Bugün sesimi hiç duymadım, aynada yüzüme bakmadım, saçımı taramadım. Hayır, depresyonda değilim. Aslına bakarsak gayet iyiyim.

Bütün gece rüyamda de Certeau (dösörto) çalıştım. Michel de Certau, bir adam. Tez konumla ilişkili bir isim. Uzun zamandır aramızda değil, az ve öz yaşayanlardan. Gündelik hayat çalışmalarında ilk üç isimden biri ve kendisini gerçekten takdir ediyorum. Fakat rüyamda olsun daha yakışıklı biri(leri)ni göreyim be! Foucault’nun msn’den “naber” diye geldiği rüyalardan sonra şikayet etmemeliyim belki de. Onun yerine tez sunumu hazırlamalıyım artık. Tez hocam tezin düzeltilmiş ve formatlanmış haline eyvallah diyecek de, diğer jüri üyelerine de göndereceğim de, okuyacaklar da, herkese uygun bir tarihte bir araya gelip beni maymun edecekler de…ölme ayşec. ölme.

Geçen gün Yeniköy’den dönerken sahildeki meyhaneleri izliyordum. Mutluluk denince aklımda salaş bir meyhane canlandığını fark ettim. Yeniköy’dekiler afili kaçtı, içime sinmediler. Büyükada’daki Prinkipo gibi olmalı. Etrafta çok fazla yerleşim yeri olmamalı. Denizin hemen yanı başında olmalı. Aşağı yukarı herkes birbirini senelerdir tanıyor olmalı. Herkesin masası az çok belli olmalı. Menü olmamalı, istemek insanın aklından bile geçmemeli. Bir büyük isteneceği muhakkak fakat hangisi, olsa olsa buna karar verilebilir. Yoksa mezelere özgürlük, isteyen masamıza teşrif etmeli. Ekmekler kızarmış, zeytinyağı ve sarımsaktan kaçınılmamış olmalı. Müzik usulca değmeli kulaklarımıza. Kıyıya vuran mehtaplı dalgaların sesini bastırmayacak kadar usulca. Kalkan son masa olmalıyız o meyhaneden. O da kovulur gibi değil, ertesi akşam devam etmek üzere kavilleşerek kısa bir ayrılığa katlanır gibi. Yirmi beş yıllık –artık kısa diyemeyeceğim- ömrümü gözden geçirdiğim vakit mutluluk böyle bir şey olmalı diyorum. Karşımda varlığının her zerresine hayran olduğum, Leyla bakışlarımla güzelliğini seyretmeye doyamadığım, aşkı gözlerimi dolduran bir adam mı olur yoksa hep beraber uzunca bir masada rakıyı ve mezeleri keyifle elden ele geçirerek konuşup gülüyor mu oluruz bilmiyorum. İkisi bir arada mı? Dünya barışı bile daha olası. 






canım fena halde rakı çekiyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder