19 Kasım 2010 Cuma

Irkçı Hasefe Gavur Caroline'e Karşı

"Caroline'e 'gavur'  demek insan haklarına aykırı" başlıklı gazete haberi beni benden aldı. O derece aldı ki hem de Facebook'ta paylaşıp üstüne de yorum döşemek kesmeyecekti. Doğrudan habere yorum yapabilirdim ama ne şifremi hatırlıyorum ne de usturuplu yazmak konusunda kendime güvenebildim. 

Şimdi doğruya doğru, cnbc-e dizileriyle belgeselden başka bir şey izlemiyor değilim. Kaldı ki bugüne bugün 90'ların başını televizyon ekranı sineği olarak geçirmiş bir çocukluğun devam filmiyim ben. O yüzden "ay ben televizyon izlemiyorum hiç" dersem yalan olur. Ha sahiden izlemeyenlere de sahiden saygı duyuyorum, o ayrı. Yalnız bu sefer de popüler kültür göndermeli bir çok espriyi anlamama tehlikesi hasıl oluyor ki bunu göze alamam...ya da alırım da işime gelmiyor. Yok yok, alamam. Hem soc 101'de ne demişti Yakın hocamız? "Dizi izleyin!". Bu "Allah'ın adıyla oku" tonlamalı direktifi o dönem yayınlanan Zerda'ya yönelikti tabi ama bunu uzun vadeli bir misyon bellemek beni hiç bozmadı. Nitekim senaristler istediği kadar köşklere konaklara taşısınlar, dizilerin toplumsal gerçeklikten tamamen kopuk olduğunu söylemek çok zor. 

Sadakatinden sual olunmaz bir yerli dizi izleyicisi olarak ara ara aklımı kurcalıyordu zaten: şimdi bu diziler baya baya izleniyor ve baya da etkiliyor insanları. Peki -Yorgo Amca'nın deyimiyle- "nasıl olacak?". Senaristlerin elinde oldukça büyük bir güç var. Dizide bir mesaj verilse -tam olarak verildiği haliyle olmasa da- izleyicisine ulaşacağı muhakkak (Pikaçu'dan etkilenip balkondan atlayan mı istersin, Kurtlar Vadisi'nden esinlenip kafa kesen mi). Peki ya gerçeklik, ya da ne bileyim sanat filan?

60'ların sonunda geçen dizide Hasefe Hanım'ı canlandıran Meral Çetinkaya'nın oyunculuğunun takdiri elbette bana düşmez. Bir izleyici olarak onun ve Osman'ı canlandıran 5 yaşındaki Emir Berke'nin oyunculuğunu ayrı bir hayranlıkla izlediğimi söyleyebilirim ancak. Ha tabi bir de Bizimkiler'den yetişmiş deneyimli bir dizi izleyicisi olarak yapımı kaliteli bulduğumu söyleyebilirim. Onun dışında ne söylesem ahkam kesmek olur, kendimi gülünç duruma düşürmekten başka bir işe yaramaz. Homurdanma hakkım saklı olmak üzere...

Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Başkanı Mehmet Yılmaz Küçük, Hasefe Hanım'ın yuva yıkan -tabi ki sarışın- Caroline'e 'gavur' demesinden rencide olmuş. "Bu tür ayrımcı kelimelerin kullanılmaması gerekir. Bu filmi izlerken bir yabancı kadına karşı gavur denildiğinde hep birlikte "iyi dedi" diyoruz. Burada eyleme odaklanılsın, kadının yabancılığına odaklanmasın. Ahlaksız kadın dese kimse birşey demez" buyuran Küçük, dizide çocukların babalarından çok fazla şiddet gördüğünü de ekleyerek, şiddet sahnelerinin gösterilmeden hissettirilmesinin daha uygun olacağını dile getirmiş. 

Neresinden tutsan elinde kalan bir açıklamanın bir kısmı bu. Şiddete inanmıyoruz ama bir baba dayağı var. Onu bir netleştirelim. O kadar izliyorum, Caroline'e gavur dendiğinde bir kere de "iyi dedi" demek geçmedi aklımdan. Bu açıdan hem gaf, hem samimiyet, hem de insanın fikri-zikri ilişkisi içinde değerlendirilebilir başkanın bu açıklaması. Öte yandan kadına ahlaksız dense, oradan alıp yürünse kimse bir şey demeyecek zira ahlak en sevdiğimiz konu. Hele ki kadınların ahlakı-ahlaksızlığı, namusu-namussuzluğu hepimizin, herkesin meselesi olduğundan o konuda hat hudut olamaz zaten. Yazık ki Caroline'i uzun bacaklarından başka kurtaracak hiçbir şey de yok. Kadın hem yabancı, hem güzel (bkz.güzeli ağlatırlar), hem sarışın, hem müslüman değil, hem de bir adamı sevip her şeyi göze alarak peşinden gidecek kadar da meşrebi hafif (tabi komprador kötüler amca, yenge ve kızları da var).  Adam da suçlanıyor suçlanmasına ama o erkek neticede, yani onun nefsine hakim olmak da kadının görevi. Dolayısıyla nereden bakarsan bak ihale Caroline'e kalıyor.

Dedim ya neresinden tutsan elinde kalıyor diye, üstüne dizi yazısı değil yazı dizisi yazılır bunun. Buna benzer haberlere gülüp geçtiğim gibi güldüğüm halde geçemememin sebebi işin içinde müdahale olması. Kanaatimce, sinema filmiyse sanat da diziyse çöp diye kestirip atmak kolay değil. Bir dizi projesinde senaryo, yönetmen ve oyuncular öyle bir bir araya gelirler ki çıkardıkları iş sinema filmi diye önümüze konulan nice işten iyi olur. En azından kendimce ben, sanatı bienallerle kısıtlama taraftarı değilim. Nerede bir oyunculuğa hayran kalırım, benim için orada sanat vardır. Dolayısıyla Küçük'ün bu 'rica'sını da sanata müdahale olarak görüyorum. O dönem hapishanelerde kullanılan battaniyeleri dâhi gözden kaçırmayacak titizlikte bir ekibin, babaannenin söylemesini uygun gördüğü her repliği yerinde buluyorum. Hasefe Hanım, Caroline'in gavurluğundan dem vurmasa saçma olurdu asıl. İnsan hakları, ırk ayrımcılığı, öyle mi? Affedersiniz ama şaka mı bu? Kurtlar Vadisi DTO (dünya Türk olsun) diye bas bas bağırıyor, insanlar sinek gibi öldürülüyor; Arka Sokaklar'da polisin keyfi şiddet uygulama yetkisi var; militarist diziler gırla... Diziler bir yana, açıklama Başbakanlık'ın bir kurumundan geliyor.

Erkeklere gene cık cık'lanır elbet ama ihale her zaman bir "vay orospu!"ya kalır ve her çağ "vay orospu" olmak için gerekli şartları itinayla belirler. Yoksa maazallah, ne yöne tüküreceğimizi nereden bileceğiz? Koordinat şart. Mesela Allah muhafaza, dizi karakterlerinin hem "iyi" hem de "kötü" yönleri bir arada verilirse aklımız karışır, o zaman ne yaparız? İşin ucunda askerlikten soğumak bile var (bkz. 318). 

Hakkını vermeliyim, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Başkanı Mehmet Yılmaz Küçük'ün insan hakları hususundaki hassasiyeti gerçekten takdire şayan. Elbette ki dizi yahut sinema filmi gibi geniş kitlelere ulaşan yapımların birincil misyonu topluma örnek teşkil etmektir. Misal, bir Casablanca'da Humphrey Bogart denen adam sigara içse ne olur içmese ne olur. Hayır yani içince sanat oluyor da içmeyince olmuyor mu? Bu ne yoz bir sanat anlayışıdır, "ben böyle sanatın içine tükürürüm!"

İzmir'in gavurluğunu dilinden düşürmeyen sayın başbakan ve saygıdeğer şürekasının, kendi partilerinden olmayan milletvekillerini ve parti başkanlarını üslupsuzluk, düzeysizlik ve nezaketsizlikle itham etmelerine benziyor bu iş -ki ettiler. İnsan söyleyecek söz bulamıyor, nereden başlasın nasıl anlatsın bilemiyor. Bilse de, insan hakları ifade özgürlüğünü neyi ifade ettiğine bağlı olarak, yani seçici kapsadığından dile getirmeye pek heves ettiğini söyleyemem. Ondandır ki gülüyoruz ağlanacak halimize. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder