25 Kasım 2010 Perşembe

Much ado about nothing #8


Tez yüzünden ne kadar eve kapanırsam o kadar sevgili günlük'e bağladım blogu. Olsun, bir tez mağduresinin seyir defteri, mütemadiyen kendini tekrar eden ben-böyle-aşkın-ıstırabını temasından iyidir. İki ıstırabın süresi de aşağı yukarı aynı, yani neredeyse 3.5 yıl. İnsanlar doktora yapıp bitiriyor bu sürede, yeniden aşık oluyor hatta evleniyorlar. 25 yaş krizi, kulağa geldiği kadar kolpa olsaydı keşke. Değilmiş. Kariyerinde bir yere gelmek ve hayatı paylaşmak istediğin insanı bulmak adlı kutucuklardan en az birine tik atmış olman gereken lanet bir yaş bu. Eskiden -yani 40 ve 50'li yaşların yeni orta yaş diye yedirilmediği dönemlerde- 25 yaşındaki insan, olmuş insan demekti. 15 yaşındaki bir insanın gözünden böyle görünüyordu en azından. 25 yaşındaki insan dalgalanmış da durulmuş yahut durulmanın eşiğindeki insandı. Kendi ayakları üstünde durabilen, az çok düzenli bir hayatı olan, hayatta ne yapmak istediğini bilen ve onu yapan insan...çok mu büyütmüşüz gözümüzde? Yoksa aksi gibi çok mu canavardı abi-ablalarımız? Her halükarda, o 25 yaşın yakınından bile geçmiyorum.


Bunları düşünmüyordum bile. Tezi formata sokmakla uğraşıyordum. Hepsi Scarlet'ın bok yemesi. Gece gece hayal kurdurulur mu insana! Zaten hamlamışım hayal kurmak konusunda, ne olduğumu şaşırdım. Geçen sene doktora bakarken rastladığım ve beni çok heyecanlandıran bir program onu da heyecanlandırmış. Neden olmasın dedik. Resmen dedik. Neden olamayacağını maddeleyip baltalamaya çalıştım bu hayali ama sonra pes ettim. Gene de düşünmemeye çalıştım. Tıpkı şu tez bitene kadar daha sonra ne halt edeceğimi düşünmemeye çalıştığım gibi. Doktora bahane, sanırım gitmek istiyorum. Başta sadece Ankara dar geliyordu, bir süredir bütün bir ülke. Hem ıstırabını sevdiğim akademiden başka ne cehennemde mutlu olabilirim ki? Mutlu olmak mümkün müdür hala? Başka bir ülkede tek başıma yeni bir hayat kurmaya cesaretim var mı? Kaçmak mı bu? Öyleyse bile kime ne be! Bir şarkı çalıyor aklımda...Bak ne diyor: Rakılı akşamlar, gün batımları /Çocuk gibi ağlar yaz sarhoşları /Olmamış yaşamlar, eksik yarınlar /Hatırlatır her şey eski aşkları.











 Evden çıkmadım bugün. Çalışma masamdan çektim bunları...

6 yorum:

  1. a) ay hiç fotojenik değilimdir!
    b) ne çekiyon lan!
    c) popoma mı bakıyosun sen?!
    d) hayırdır bacım, ne iş?

    YanıtlaSil
  2. merhaba,

    blogunu bu gece tez yazmamak için internette vakit öldürürken keşfettim. "tez biter mi?" sorusuyla yaşayan bir insan olarak ekstra bir sempati geliştirdim okumaya başladığım andan itibaren. sosyolog değilsem de "sosyologumsu"yum kenardan kenardan. (bunu da şimdi niye yazdıysam???) sözün özü ben de ziyarete beklerim:

    gueneslipazartesiler.blogspot.com

    YanıtlaSil
  3. merhaba,

    davetine hemen icabet edip baktım bloguna. kendimi inceden kötü hissetmedim dersem yalan olur. zira gördüğün gibi bloğumda sosyolojinin sos'u dahi yok. safi laf-ı güzaf. boş konuşmaya burun kıvıran heidegger'e inat biraz.

    tez yazmamak için vakit öldürmek (internetle sınırlayamıyorum, her türlü ev işi de buna dahil) ciddi bir iştir, kolay gelsin...

    YanıtlaSil
  4. kariyer kutusuna tik atmış olsaydın mutlu olacak mıydın? emin misin?

    tez biter mi? kesinlikle biter. insanın kendi başına, sadece kendisinin dahil olduğu, halledebileceği birşey. bitmemesi için hiçbir neden yok.

    askerdeyken sevgili komutanım ben izmir şöyle güzel ankara böyle boktan diye yakınırken "oğlum şehir önemli değil, önemli olan kimlerle beraber olduğun" demişti. kocaman burnumla ciddiye almamıştım, çok doğru geliyor artık. evet, insan ankara gibi gri bir memlekette bile mutlu olabilir. bence. yeterki doğru insan ve insanlarla birlikte olsun. tabi ki de mekan değiştirmek ferahlık verir, ama çok da kasmanın alemi yok sanki..umarım ne istediğini bulabilirsin, hele şu tezin bitsin de:)

    YanıtlaSil
  5. yok ben komutana katılıyorum. yoksa en güzel zamanlarımı ankara'da geçirmiş olamazdım. sanırım eskiden mutlu olduğum yerlerden uzaklaşmak istiyorum zaten. şey gibi bu, yeni tanıştığın birinin seni sevmemesi o kadar da koymaz ama eskiden seni çok sevdiğini bildiğin birinin artık sevmemesi hayvan gibi koyar. daha önce hiç geçmediğim sokaklar koymamayı vaat ediyor işte bana. bunu da yazarken fark ettim..bayılıyorum şu yazılı düşünürken yaşadığım aydınlanmalara :) tez de bitti zaten, jüri kaldı. bakalım..

    kuşlar beni evcilleştirdi hatta :) beşiktaş'ın kumrularıyla eskilere dayanan bir hukukumuz var, severiz birbirimizi. fotoğrafta hep bir gözüm vardı ama tekniği o gözümü korkutuyor. akademiden ise hiçbir beklentim yok diyebilirim. hatta akademide kalmayı düşünmüyorum bile. o zaman neden phd dersen...orta uzunlukta bir hikaye, yazarım ya da konuşuruz :)

    YanıtlaSil