6 Kasım 2010 Cumartesi

Vakur metin sade

- Ben senin ebedi kişiliğini takdir ettiğimden okuyorum.
- Edebi olmasın o?

Şimdi biraz uzaktaki çok yakın arkadaşım bunu söyleyen. Buraya yazdıklarımı okuyor ara sıra. Biraz enseyi karartarak yazsam terör estirir. Dark side yasak. Kadın başlı başına sansür mekanizması. Nasıl içselleştirmişsem estirdiği terörü, bazen değil yazmak içimden kederli şeyler geçirirken bile bir an ürküyorum anlayacak da başıma ekşiyecek diye. Çok sevdiğim her kadın gibi o da az cadı değil.

Edebiyat…ne haddime. Yalnız, okunacağını bilerek yazmak ona benzer bir şeyler gerektiriyor. Doğruyu olduğu gibi söylemeyerek yalan söylemek gibi yazmak. Lafı evirip çevirmek, oradan girip buradan çıkmak, dolambaçlı yollarda illa ki saçmalamak. Satırlar düz gidiyor ama sözcükler öyle değil, onlar başına buyruk. Satır aralarından sayfa kenarlarına, oradan canları isterse masaya. Cadılığım onlara sökmüyor. Sözcükler bana akıl sağlığımı veriyor. Ben de karşılığında özgürlüklerini veriyorum onlara. İçinde özgürlük olan her takas gibi pis bir iş elbette. Fakat her pis iş gibi devamı geliyor.

Geceyle birlikte sis de iyice çöktü. Göz gözü görmüyor. Göz gözü görmeyince göz iyice kendi içine bakıp, kendi içini görüyor. Tek istemediğim bu halbuki. Çalışmaya tutunuyorsam en çok bu yüzden. Sis inmesin, gözlerim içime dik dik bakmasın diye. Görecek bir şey de yok ya…tam takır kuru bakır.

Biraz utanç, biraz gurur. İnsana saklanmak için sebep mi lazım? Saklayacak şeyi azaldıkça iyice saklanıyor insan, saklayacak bir şeyi kalmadığı aşikar olmasın diye belki. Edebiyat sessizlikte çınlıyor. Sözcükleri havada yakalayıp kağıda serecek kalemim yok. O yüzden böyle hem lâl hem âmâ, ağır aksak akıyorlar.

Elimden edebiyat gelseydi, böyle boş lakırdılar yerine hayallerini verirdim insanlara. İnanırsak oluyormuş der, bir güzel de anlatır inandırırdım olduğuna. Güneşli insanlar, aydınlık günler gibi ışıldar, göz alırdı yazdıklarım. Okuyana yaşamak için sebep veren cinsten küçük ama ümitli şeyler söylerdim. Kocaman bir “çünkü” olurdu söylediklerim, “bir gün daha yaşamaya değer çünkü…”. Onun yerine kocaman bir soru işareti var elimde. Oysa ki değer, biliyorum, kuvvetlidir ezberim.

Doğruyu olduğu gibi söylemek kolay değil. Ben o yüzden yazıyorum.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder