11 Kasım 2010 Perşembe

Mungan 2 draje

Uzatmanın da son bir ayına girildiği için iyiden iyiye tez güncesi kıvamına gelebilir yazdıklarım, şimdiden uyarıyorum. En uzun ilişkim, uzatmalı sevgilim tezle ilişkimizi yeni bir boyuta taşıma arifesindeyim. Şu sonuç bölümü düzeltmelerini de elden geçirirsem geriye format gibi ıvır zıvır işler dışında bir şey kalmıyor. Hocalara gönderdikten sonra top onlarda artık. Bir yandan kendi tezimi çalışıp sunum hazırlayacağım tabi. Bir halt işlenmiş gibi savunma demiyorlar mı ona da, inceden sinir oluyorum. Başladı işte efeliklerim, jüri nasıl geçecek acaba. Off, şenlik var. 


Yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim ya savsayıp duruyorum. Şiire düştüm iyice, durup durup şiir okuyorum. Çok lazımmış gibi, iyi gelirmiş gibi...işgüzarlık, başka bir şey değil. Bunun savunması yok işte. Bir blog var, onun sayfalarını karıştırıyorum bazen. Murathan Mungan'ın bilmediğim bir şiirini gördüm demin mesela. Sanki hepsini biliyorum da...neyse. Yalnız Bir Opera'yı bile ne kadar geç okudum. Bazı şeyleri daha erken okusam gene o kadar aptal davranır mıydım diye geçiyor bazen aklımdan. Tabi ki hayır diyememek biraz içimi rahatlatıyor. Madem ki aptallığında istikrarlı, sabit bir aptalım, hiçbir şeyi geç okuduğum için hayıflanmama gerek yok demektir. Hem, bazı şarkı sözleri gibi ancak şimdi anlamı var bazı şiirlerin de. Şiir bölünmemeli ama Mungan beni affetsin böldüm. Bu kenara not düşüyorum.



ve bitti…
sonra yalnız bir opera başladı
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
ben sende bütün aşklarımı temize çektim.
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu.
ve elbet üzerinde durulmuyordu.
sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
biraz daha fazla sevdiğim,
biraz daha önem verdiğim.

(...)

yaz başıydı gittiğinde.
bir aşkın ilk günleriydi daha.
aşk mıydı, değil miydi?
bunu o günler kim bilebilirdi?
“eylül’de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen”
notunu buldum kapımda.
altına saat:16.00 diye yazmıştın,
ve 16.04′tü onu bulduğumda.
daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
takvim tutmazlığını
aramızda bir düşman gibi duran
zaman’ı
daha o gün anlamalıydım
benim sana erken
senin bana geç kaldığını

(...)

şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
biliyorum
ne sen dönebilirsin artık,
ne de ben kapıyı açabilirim sana.
şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra
batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?

(...)

bana zamandan söz ediyorlar
gelip size zamandan söz ederler
yaraları nasıl sardığından,
ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
zamanla ilgili
bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
hepsini bilirsiniz zaten,
bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
dahası onlar da bilirler.
ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
bittiğine kendini inandırmak,
ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak,
yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
kolay değildir
bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
zaman alır.
zaman,
alır sizden bunların yükünü
o boşluk dolar elbet,
yaralar kabuk bağlar,
sızılar diner, acılar dibe çöker.
hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
o boşluk doldu sanırsınız
oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir
gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
dilerim geri teper.
yoksa gerçekten
bitmişsinizdir.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder