16 Ocak 2011 Pazar

Samantha Jones vs. Bridget Jones

Çocuk gibiyim, ne görsem özeniyorum resmen. "Takip edilesi bloglar" başlığına göz gezdiriyordum gene. Seçip açtıklarımın çoğu günlük gibi, "şöyle oldu böyle oldu, sonra ben de dedim ki". Bir de kendime kızıyordum, sanki günlük gibi blog yazanı dövüyorlarmış gibi. Sonra benim de öyle yazasım geldi. Yazıyorum. Yani aslında düşününce kime ne? Öte yandan okunuyor demek ki. Ha bir de, takip edilesi blog ararken denk geldiklerimden iyice anladım ki kasvetli şeyler okumaktan kaçınıyorum artık. Takip ettiklerimi de bu yüzden takip etmeyi bırakırsam affoluna çünkü bu yüzden. Aypodumu da temizleyeceğim yakında. 


Mesela kimsecikleri zerrece ilgilendirmeyecek bir gerçek: sol gözüm irite (!) oldu gene, yanıyor. Gözün irite olması da tam bebiş hastalığı, insan yediremiyor kendine. Yok yok, nospiye hastalığı diye yedirmeye çalışıyorum. Artık olduğu kadar. Yersem.


Sahil yürüyüşlerime ve lahana diyetine başladım. Taş olmaya karar verdim. Bu konuda karar verince inada bindiriyor ve başarıyorum genelde. Dur bakalım. İşin komiği, günümüz kapitalizminin en yenmez yalanlarından birini kendime afiyetle yediriyor olmam: zayıflayınca daha mutlu bir insan olacağım. Oysa ki sadece aç bir insan olacağım. Yaşamak için yiyen değil, yemek için yaşayan ve aşkla yiyen bir insan olarak da huysuz olacağım muhtemelen. Haydi gene yemekten kısmak bir şey değil de içki düşündürüyor beni. Meyhane sofraları geçiyor gözümün önünden. Sigarayı bırakalı beri zaten bir eksikti içtiklerimin tadı. Neyse ki bu yasaklar o eksikliği telafi edecek, daha bir tatlı gelecek rakı. Daha ne kadar tatlı olabilirse artık.


Arkadaşımın Nisan'daki düğününü koydum önüme. Ben bensem ben de kırmızı giyerim diyorum. Son anda pısıp cayma hakkım saklı olmak üzere pek iddialıyım bakalım. Hem sadece düğün için de değil. Samantha'nın da dediği gibi: "I'm done with great love. I'm back to great lovers." Şimdilik teoride tabi. Hiç o eski serseri ruhum yok ama ne cehenneme saklandıysa bulup çıkaracağım. Daha 25 yaşındayım anasını satayım, ölmeden mezara girdim resmen. "Hiç içmek gelmiyor içimden, ben bir şarap alayım" ya da "ay hiç dans edesim yok, sen takıl" derken duymak istemiyorum artık kendimi. Ben ben olmasam bir tane geçireceğim bana. 


Tek eksiğim bir iş şimdi. Ondan önceki iş CV hazırlamak tabi. Bir tane vardı, eksi bilgisayarımla mezara girdi o da. Ankara'dan döndüm ya doktora fikri sinsice uzaklaşıyor aklımdan. Para kazanma arzum ağır basıyor. Akademiye sadakatim sınanıyor adeta. Akademi fetişizmi olan bir insanım, kabul edelim şimdi. Doktoram olsun, titrim olsun, odam, kitaplarım, makalelerim olsun istiyor deli gönlüm. Olan insanlardan da ziyadesiyle hoşlanıyorum. Fetişizm diyorum ama tam pejoratif değil. Hani paranoyak olmanız izlenmediğiniz anlamına gelmez ya. Akademi fetişisti olmak da akademinin esasen boş bir şey olduğu anlamına gelmiyor elbette. Lakin bir yüceltme söz konusu, evet. Hastasıyım lan!


Kilo vermek, iş bulmak...arkadaşımın evlenmekle yapmaya çalıştığını yapıyorum belki de. Hayatım düzene girsin istiyorum. Eğlenmeyi, yaşamayı sevmeyi unuttuğum için bunu istediğimi düşünür oldum belki, bilmem. Kendimi irdelemeyi bırakıp ne olacağını görmek istiyorum artık. Aynada kendimi görmekten yine keyif almak, hepsi çok yakıştığı için ne giyeceğime karar verememek, bir yere girdiğimde gözlerin bana çevrildiğinden şüphe duymamak istiyorum. Belki eskisi gibi piçleştirmez bu beni. Belki de sahiden değişmişimdir, kim bilir. Ben bileceğim. Yakın zamanda. Zaman demişken...sahi bir de zaman faktörü var değil mi? 90'lılar fink atıyor ortalıkta. Şimdi onların piçlik zamanı. Göreceğiz.



-Bekarım lan ben!
-Bekarsın da, Samantha Jones değil Bridget Jones bekarısın be ayşec.'im!


Colin Firth'ümü getirin lan! Hugh Grant gelmesin ama kafam karışıyor sonra, yürürken sakız çiğneyemiyorum.






Kimbra - Settle Down from her boku bilen adam on Vimeo.
HBBA dinlenesi der de ben üstüne çökmez miyim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder