10 Ocak 2011 Pazartesi

Ucube Desen Değil, Muhteşem Desen Hiç Değil İki Satır


Radikal gazetesinde -yazı dizileri değil ama dizi yazıları- yazan Orhan Tekelioğlu'yla kanepeye kurulup mütemadiyen bikbiklenmek suretiyle dizi izleme fantezimden evvelce bahsetmiştim. Muhteşem Yüzyıl da bu arzumu körükledi. Kendisini tanımam fakat inanıyorum ki istersek sosyoloji camiasının Şansal ve Erman'ı olabiliriz. "Hocam ne diyorsunuz bu pozisyona" deyip kıh kıh kıh gülmek, reklam arasında çayları tazelemek filan istiyorum adeta. 

Daha dizi başlamadan kopan yaygarayı görünce aklıma ilk gelen Mustafa olmuştu. Onu da "acep ne varmış bu kadar" diyerek merakla izlemiş, bir anlam verememiştim. Bu sefer de bir televizyon programında dert anlatmaya çalışan Meral Okay'ı görünce dayanamadım, gözümden uyku akmasına rağmen internetten izledim olaylı diziyi. Sonra da "herhalde bende bir mallık var" diyerek uykuya daldım. Fakat vay arkadaş, kutsiyetten hassasiyetten geçilmiyor memlekette! Rencide olmuş paşalar, kıyamam ayol!

Bu dizi olmamış, kaldır! Bu heykel olmamış, indir! Var mı başka arzunuz? 
Bir dönem dizisi çekiliyor, kıyamet kopuyor. O padişah içki içmez, sevişmez, akmaz kokmaz bir zat-ı şahaneymiş zira. Diyelim ki öyle, dizinin kıçında başında bir yerde "aslı gibidir" yazıyor da biz mi göremedik? Belgesel mi bu, birebir yansıtmakla mı yükümlü tarihi? Bu bakış açısını genişletirsek Picasso'nun yaptığı da sanat değil, bir takım ucube figürler be abi. Ayrıca her tarih anlatısı bir yorumdur. Salt kurgusallıktan yıkılan resmi tarihimiz değil her tarih anlatısı böyledir. Ve salt sonradan yazıldığı, değiştirildiği, çarpıtıldığı vs. için değil. İsterse bizzat orada olsun tarihçi, tarihin anlatımı, yazımı, aktarımı gene de yorumdur. 

Burada böyle bir kutsiyettir, bir hassasiyettir gidiyor. Aynı esnada bir heykel, ülkenin başbakanı tarafından "ucube" olarak nitelendiriliyor ve kaldırılması fetva veriliyor. Başkenti, "ben böyle sanatın içine tükürürüm" cümlesi tarihe geçmiş bir büyükşehir belediye başkanını dönem üstüne dönem seçmelere doyamayan ülkenin başbakanından aşağısı da beklenemezdi zaten. Madem ki hassasiyetimizden geçilmiyor, o vakit ben de Kurtlar Vadisi'nden rahatsızım, tiz kaldırıla! Bütün o militarist diziler de, sonra hem didaktik olacağım hem de toplumsal normları gözüm gibi koruyup kollayacağım azmiyle çekilen Çocuklar Duymasın da, Yedi Numara tadı veren Akasya Durağı da...hepsi hepsi, tiz vurun kellelerini! On tane de seçin sallandırın oradan yapımcı, senarist artık kimi bulursanız ki ibret-i alem olsun!

Haydi öfkenin siyasi bir hitabet biçimi olduğunu yedik. 
Yetmedi siyasette seviye ve üslup üstüne dersimizi de aynı sayın hatiplerden aldık. 
Lakin madem ki hassasiyetten konu açıldı, siyasete egemen olan terbiyesiz, saygısız, seviyesiz dilin sanata uzandığını görmek istemiyorum ben. Belli tarihi kişiler hakkında düşünmemize, ifade etmemize izin verilenler -izin lütfedilenler- kısıtlı fakat kendi dönemimin sanatçılarından birinin eseri yerden yere vurulabiliyor. Hassasiyet demişken, on sekiz kişinin katili de içeriden çıkıp "pişman değilim, islamiyette pişmanlık olmaz" diyebiliyor. Demem o ki din, devlet, millet konusunda gösterilen hassasiyetin binde birinden eser yok insan hayatı, sanat, bilim, fikriyat konusunda. En kötüsü de bunu çoktan kanıksamış olmamız, birbirimize dönüp en alaycı ifadelerimizi takınarak "niye şaşırıyorsun ki" diye sormamız. 

Biri çıkıp diyor ki akademinin sınırlarını sınamak öğrencilere düşmez, o akademisyenlerin işidir. Biri diyor ki kaldırın bu ucubeyi buradan. Bir diğeri üzüntü ve endişe içinde dizi izliyor. Bu ne biçim tablo böyle, Picasso tablosu gibi çok affedersin! Peki "ben de sizin bilimden, sanattan, saygıdan, özgürlükten anladığınıza tüküreyim" desem, vatanı milleti sevmeme suçu kapsamına girer mi ki? Halbuki bu kadar öfkeleniyorsam, biraz da memleketimin hastası olduğum için. Bu kadar üzülüyorsam, ağzımı açıp bir şey söylerken yahut iki satır kaleme alırken "acaba suç kapsamına girer mi" diye düşünmek zorunda kaldığım için. Devlet ve din adına ölmek de öldürmek de şereftir rakısına kurban olduğum memleketimde ama düşünmek, söylemek, yazmak, çizmek suç kapsamına girer. Bu şartlar altında "vatan haini" olmak işten bile değil.


*Havasına suyuna, bir başkadır benim memleketim diye diye yazmakta sakınca görmememin sebebi, ifade özgürlüğü bağlamında Avrupa'nın da sütten çıkma ak kaşık olmadığının bilindiğini varsaymam. Yanlış olmasın. 

**Oryantalizmden ise bahsetmediğimin farkındayım. Malum, mevzu geniş. Çalakalem bu kadar. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder