Evlerinde bir ay misafir kalabildiğim arkadaşlarım olduğu için şanslı olduğumu düşündüm AŞTİ’ye gelirken. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Buna benzer başka şeyler için de ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Sonra iç sesim kontrolden çıktı. AŞTİ’de bulunmaktan, hatta kendi parfümümden bile burulabildiğim için –daha doğrusu bu burukluğa sebep olacak kadar güçlü anılar biriktirmiş olduğum için şanslı saydım kendimi. Öyle böyle değil, beni bu otobüse bindirecek kadar yoğun bir burukluktan bahsediyorum. Aslında bu da bir klasik: Ne kadar saçma/zararlı/tehlikeli olduğunu bilsem de yaparım yapacağımı. Öyleyse daha da yaparım hatta. Yapardım, biraz duruldum. Sadece biraz, yoksa challenge accepted hala.
Tez jürim için geldiğim Ankara’da bir ay kaldığım halde birkaç gün daha sürecek olan tez teslim ve mezuniyet işlerini tamamlamadan İstanbul’a dönmem tam bir klasik ve bu saçma hareketimi en az açıklamak zorunda kaldığım insanlar, senelerdir aynı şeyi anlattığım halde beni dinlemekten vazgeçmemiş insanlar. Bazen kendimden ölesiye sıkıldığım -kendimi kendimden çıkarıp atmak istediğim halde benden sıkılmayan, sıkılsa da sevgisini esirgemeyen insanlara en az kelimeyle anlatabiliyorum neden böyle saçma şeyler yaptığımı. Bir şehir insana nasıl basar, nasıl üstüne üstüne gelir insanın ve bir şehirden nasıl neden kaçılır…uzun uzadıya açıklamalara gerek yok.
Bir yüz belirdi tepemde. “Gördüm ama sen olduğuna emin olamadım” diyerek şaşkınlıkla tebessüm eden tanıdık bir yüz. Beş yıl evvel birlikte çalıştığım bir arkadaş. O zamandan beri görüşmedik ama evlendiğini, İngiltere’ye yerleştiğini, çocuğu olduğunu biliyorum. Sadece beş yıl geçtiğine inanmak çok zor. “Nasıl da yaşlanmışsın” döndü dilimin ucundan. O da beni tanımakta zorlanmış. Üstüm başım aynı halbuki. Aşağı yukarı aynı kilodayım. Yalnız saçım uzun ve kendi renginde artık. Hayır, onun için aklımdan geçenlerin bir benzeri geçti onun aklından da eminim. “Vay be ayşec.. Nerede o aşık olduğu oğlanın etrafında pervane olan 19-20 yaşındaki hayat dolu kız, nerede şu kucağında laptopla dışarı yorgun bakışlar atan suratsız kadın…vay be”. Ne o bana bir şey dedi, ne ben ona bir şey dedim. Bir yandan ne yapıp ne ettiğimizi anlatırken bir yandan da “ne kadar değişmişsin” bakışlarıyla gülümsedik birbirimize. Sadece beş yıl. Haydi bilemedin altı. Gene de ne tuhaf. Ne kadar az, ne kadar çok.
Bugün bir iyilik vardı insanlarda. Alibeyköy’de otobüsten inip servise binmeye çalışırken –delikanlılığa bok sürdürmek pahasına- “yardım eder misiniz” dedim çalışanlardan birine. Onun yerine yanı başımda sigara içmekte olan bir kadın üstüne alınıp tuttu valizin ucundan. “Yok yok size demedim” diyebildim şaşkınlıkla. “Ne olacak canım” dedi dünyanın en doğal şeyiymiş gibi. Doğal, teklifsiz, tebessüm ederek. İçim ne kolay aydınlanıyor.
Fakat nasıl zorlanıyorum kendimi saklamakta. Alibeyköy’den bindiğim servisten Taksim’de inip bir taksiye attım kendimi. Cumartesi gecesi Taksim’i. Herkes zom, trafik kilit. Söylenmeye başladı amca:
- Üşümüyorlar da…sabaha kadar böyle. O saatte niye dönüyorsun madem, devam et güne. Sabah 5’e kadar böyledir burası. Siz bilmezsiniz. Benzemiyorsunuz yani.
- Bilmez olur muyum, İstanbulluyum ben de.
- Yok yani gece hayatı filan.
- Yoo bilirim. Hem eğlence ciddi bir sektör…ekonomi de dönmek zorunda.
- Tabi tabi…orası öyle.
Ben “öyle” olmayayım istedi taksi şoförü. Benzetemedi, bundan olmaz dedi. Sen de bozuntuya verme değil mi, hayır, illa ilan edeceksin kendini. Oldu olacak “bilmem mi canım sabah 6’larda az dönmedim eve, o kadar içtikten sonra üşümüyor insan” diye tüy dik. Saha deneyimi olan sosyolog bu da kim sorarsa. Pabucumun uzman sosyologu. Neye benziyor da neye benzemiyordum acaba, nasıl bileceğim şimdi. Boşboğaz. Abbasağa’dan geçerken Müzeyyen başladı radyoda. Sesini açmasını rica edince toparladım küçük ilişkimizi. Parayı uzatırken Safiye Ayla başlıyordu. İnmeyip dinleyeyim istedim. İndim. “Dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey…” dedi Nazım. “Ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum” dedim. En güzel şarkıyı da olsa yarıda bırakıp indim. İstedim ki bırakmayayım ama evime geldim.
biraz karman çorman oldu gibi gelmişti bana, çok sağol :)
YanıtlaSil