2 Şubat 2011 Çarşamba

Sus



Yüzümün aynadaki yansımasına uzun uzun bakmayı ayıp sanırdım nedense. Nereden çıkıp geldiğinden tam emin olamadığımız yerleşik kanılarımız vardır ya, öyle bir şey sanırım. Utanç verici gelirdi neredeyse. Oysa aynada yüzünü izlemekle Narkissos arasında zoraki bir ilişki bulunmadığına kanaat getirdim artık. 


Gemi kaptanlarının da aynı şeyi yaptığını söylemişti bir film, belki ondan yüz bulmuşumdur ama bu "utanç verici" huyumu kabullendim. Evet, süslenip hazırlanmakla hiç ilgisi olmayan aynaya bakmalarım var benim. Özellikle dışarıdan geldiğim zamanlar portmantonun aynasına fırlattığım bakışlar var. Öyle fırlatıp çekmiyorum hemen, biraz süzüyorum yüzümü.


Barbaros Bulvarı'na bakıyor çalışma masam ve akşamları, ardı ışıklı kapkara bir ayna oluyor salon camı. Binaların ışıkları, aşağı ve yukarı akan arabaların ışıkları, sokak lambaları ve trafik ışıkları. Kent temalı bir fotoğraf karesi gibi salon camının kadrajı. Bir de ben. Çalışırken ara sıra kafasını kaldırıp kendi yüzünü süzen kadın. Gözlerimin içine dikiyorum gözlerimi. Cevap bekleyen bir ifadem var. Bir soru sormuş da cevabını arar gibi bakıyorum.  Saldırgan değil sakin, durgun, dingin. Hatta neredeyse olgun, olmuş, tamamlanmış. Ağzımı açınca kulak tırmalayan bir şangırtıyla yeri boyluyor yansımam. Gene olmamış, hala olmamış bir insanın kelimeleri, cümle yapısı ve ses tonuyla konuşuyorum. Kendime yabancılaşıyorum konuşurken. Oysa yansımam öyle huzurlu ki konuşmasını gerektirecek hiçbir şey olamaz. Bir şey söylemeye, bir şey duymaya ihtiyacı yok. Her sorunun cevabı gözlerinde. Yalnızca ben göremiyorum. İşin laneti bu. 


Kendini susarak var eden bu kadını gıptayla, merakla izliyorum her seferinde. Bir şey biliyor, biliyorum. Bildiğini bana da söylerse o kadın olurum. Gürültüm eksilir benden, güzel olurum. Fakat kendini susarak var eden bir kadından ne söylemesini bekleyebilir ki insan? Belki de orada farklı bir kadın görmek delilik olduğu için utanıyordum bunca zaman. Delice olmayan şeyleri delilikten ayırt etmekte zorlanıyorum bazen. Bir insanın kendi yüzünü izleyip bir cevap bulmaya çalışması o kadar da delilik gelmiyor artık. İçimdeki iyiliği izliyor, ona ulaşmaya çalışıyorum belki de. O da beni izleyip "az kaldı" diyor mudur? 


Delirmiyorum. Sadece her ölüm biraz daha düşündürüyor beni. Cevabı daha da merak ediyorum. 32 yaşında ölmek nasıl bir şeydir ve nasıl bir kadın olarak öleceğimi merak ediyorum. Yaşamadan ölmek korkusu sarıyor içimi. Her şeyi eksik bırakarak, yarım kalarak ölmek. Susuyoruz, çünkü en iyi yaptığımız şey bu. 


http://vectroave.com/2011/01/aela-labbe-photography/aela-labbe-photography-9/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder