19 Şubat 2011 Cumartesi

Groar!

   Hangisinden daha pişmanım bilmiyorum. Tam bana göre olduğunu düşündüğüm araştırma şirketiyle iş görüşmemin iyi geçmesi kutlamaları sırasında ketçaba daldırıp daldırıp yediğim patates kızartmaları ve hüpletip gümlettiğim biralarla caanım karbonhidrat diyetimin canına okumuş olmamdan mı, yoksa ıksırıp tıksırmak suretiyle iyice keyfe gelip sigara yakmış olmamdan mı. İçmeye yeni başlayan ergenler gibi ne varsa karıştırmak suretiyle mideme ettiğim işkenceyi saymıyorum bile. Ya da "amaan sefam olsun!" deyip, kendime yürüyüş arkadaşı bulmuş olmamın sevincine mi odaklansam. Yakın oturan arkadaş en güzel bişey. Yaşasın komşuculuk.


   Alka-Seltzer'e inanmıyorum. İçmek sonrası mallığı giderecek bir şey var olamaz bu dünyada. Akmayan göz kalemi ya da kirpiği topak topak etmeyen rimel gibi bir şey bu. Yalnız bu sefer çok tatlı bir mallık var üstümde, mayış mayışım. Zencefilli, ballı, tarçınlı süt yapıp yeni aldığım filmlerden birini koysam zımbırtıya...hem de öyle dram falan değil, güldürüklü filan. Geçsem battaniyenin altına, sütümü yudumlaya yudumlaya film izlesem. Tütsüyü de yakar koyarım bir kenara. Sütüm bitince bitki çayı, film bitince yenisi. İdeal Cumartesi akşamı. Onun yerine Karga'ya gideceğim, o ayrı. 


   Bir garip oldum, ben niye böyle oldum? İnsan içine çıkmaktan bir hoşlanmaz oldum. Cuma-Cumartesi Taksim'e çıkmanın fikri bile suratımı ekşitmeye yetiyor. Üstüme üstüme gelen bir sürü insan. Çok, çok fazla insan. Beyoğlu'nda yürürken savaş veriyorum resmen, yoruluyorum. O yüzden de çıkmıyorum zaten. Kadıköy gene bir nebze. Fakat bu ne saçma şey. İçiyorum, yoruluyorum; insan içine karışıyorum, yoruluyorum. Kapandıkça kapandım. Ne sinema, ne tiyatro, ne konser, ne sergi. Ot gibi yaşıyorum. Bakalım buna ne zaman bir son vereceğim. Sade para değil, insanda ruh da olacak. Şuna bak, tipsiz. Suratsız, sünepe kadın. 


   Bugün çok çekilmezim. İyi ki sevgilim yok, burnundan getirirdim. "Neyin var ayşec.?" derdi, ben de "öf yok bişeyim!" diye terslerdim. Onun yerine aynaya bakıp küfrediyorum. Kadıköy çok uzak diye söyleniyorum. Niye karşı taraftaki zaten. Ne olurdu şöyle Tophane taraflarında falan olsaydı. Kadıköy'den bahsediyorum, evet. Karga Ortaköy'de olsaydı mesela. Tarabya da Kabataş'ta. Her şeyin yeri yanlış. Yanlış, yanlış, yanlış. Yanlış'ı telaffuz etmek ne kadar yorucu. Bu da yanlış. Ayrıca hormon da çok saçma bişey. Hormon ne lan. Mormon gibi. Mide delmeyen bira yapılsın istiyorum. Gastrit de yasaklansın. Ucube, n'olucak. Bi gastrit git. Mesela sigara çok güzel bişey. Ama astım yasaklansın ki rahat rahat içebileyim. Olmuyor böyle. Ertesi gün pişmanlığı yaşıyorum her seferinde: "Sorun sende değil bende", "sarhoştum hatırlamıyorum", "bunu unutalım" (demek ki hatırlıyorum bak yalan söylemişim), "benimki sadece dudak tiryakiliği" vesaire. Pişman olacağını bile bile ne içiyorsun o zaman gerizekalı, bok iç. 


   İnsanlık bunu hak etmedi ama korkarım ki evden dışarı çıkacağım . Çıkar çıkmaz da yüzüme vuran soğuğa küfredeceğim. Dün gece Ortaköy'de ne güzel ateş ediyordum balonlara. Silahsızlanma en güzel bişey ama şu an tek ihtiyacım bir silah. Tüfek sevmiyorum ama. Boyu benim kadar olan zımbırtıyı nasıl düzgün tutayım. Beceriksizliğime kıs kıs gülen balon vurmacı adamı vuracaktım asıl. Neyse ki sonra renkli aptal balonlardan aldım hırsımı. Bir poligona falan mı yazılsam? Bunu daha fazla inkar edemeyeceğim: Ateş etmeyi seviyorum. Deli gibi zevk alıyorum. Militaristlikle alakam yok ama böyleyken böyle. Kimseye, hiçbir şeye zarar gelmesin; yeter ki nişan alıp vurayım. Sayko hatun derler mi ki? Desinler. Diyenleri de vururum. 


   Politik doğruluğu bir yana bırakıp şunu da şuraya yazıyorum: Eşcinsel erkeklere sinir oluyorum. Özellikle de zeki ve yakışıklı olanlara. Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Sanki memlekette düzgün erkek fazlası varmış gibi var olan popülasyonu da azaltıyorlar. Yetmezmiş gibi bir de rakip oluyorlar. Hayır neden yani, biz güzel değil miyiz? diyerek de bu abesle iştigal çıkışıma tüy dikmek istiyorum. Bence herkes biseksüel olduğunu açıklasın ve bitsin bu cinsiyet ayrı gayrıcılığı. Kadın-erkek ilişkileri çok kafa karıştırıcı. Şöyle derli toplu tek bir cinsiyette anlaşalım, olsun bitsin. Gerçi ilişkiler her halükarda kafa karıştırıcı olmayı başarır. Birden fazla insan var bir kere. İnsanın kendi muamma zaten, yanına bir tane daha koyunca al sana iki bilinmeyenli denklem. Tahammül sınavı. Şu an Brad Pitt bile gelse boğuverebilirim. Neden bilmiyorum, uydururum bir şey. "Neden yaşlandın lan! O sakal neden beyaz!" mesela. "O patlak dudaklı kadınla neden evlendin! Neden pıtır pıtır çocuk alıyorsunuz, aile değil BM gibi oldunuz! Hele sen hiç gülme Javier! Ayrı ayrı az güzeldiniz, bir de evlenip çocuk yapmanız şart mıydı!"


   Yazarken mayışıklığım şirretliğe evrildi resmen. Tam kıvama geldiğime göre dışarı çıkayım da insanları bundan daha fazla mahrum etmeyeyim bari...

1 yorum:

  1. "İnsanlık bunu hak etmedi ama korkarım ki evden dışarı çıkacağım" =))

    YanıtlaSil