27 Ekim 2010 Çarşamba

Şirret

Kelime üstüme dikilse ancak bu kadar oturabilirdi. Cümle içinde iğfal etmek gerekirse: "Son günlerde ziyadesiyle şirretim". Edebinle kal değil mi cümle içinde? Hayır. 

Geçen gün fotokopiciye girdiğimde benim abla gülerek karşıladı. "Güzel kızımız geldi...ne güzel, hiç eksilmiyor gülümsemesi yüzünden" diyerek sarıldı, öptü. Ben mi? Hiç de gülümsemiyorum bi kere! Her şeye söylenesim, herkesi kırıp geçiresim var. Nalet olsun Ayşecik suratıma! Bir kadının en tabii hakkını alıyor elimden: Cadılık hakkımı! Telafi olarak melek yüzlü şeytanlık fırsatı tanıyor ama üşeniyorum ona da, hiç eğlenesim yok bu ara.

Hiç keyfim yok. Anneannem görse "Arap gibi ne sarkıttın dudağını" derdi. Savaş görmüş kadına ne desem şımarıklık. Sıkıyorsa gir bakalım varoluş kaygılarından. Aman ne gireceğim, duyunca gülüyorum artık. Vah paşama! Bir sen kaygılısın çünkü; bir sen varsın! Kaygısızlar diye dizi vardı. Kültigin ve çetesi. Taedium vitae olmasın lan? Eğer öyleyse klonum gelip bana sağlam bir tokat atsın. Fazla sert vuramayacağından sinirlerim daha da tepeme çıkmaz, böylece kendi ağzımı gözümü kırmak zorunda kalmam. Canım tatlı değil de ağzım gözüm güzel. 

Ah şimdi  bir sevgilim olaydı da hayatı dar edeydim, anasından emdiği sütü burnundan getireydim ah! Yok be, gene kendimi kandırıyorum... Yansıtmayacağım diye kırk takla atardım muhtemelen. Yansıtmadığım da neyse? İçimizde yaşıyor mübarek. İçime attıkça iyice sinire keser, istemeden kırar onu da kaybederdim belki. Müstakil hayatın gözünü seveyim! Tek katlı, bir oda bir salon insanım. Hiç öyle çiçekler miçekler açan gizli bahçem de yok. Hiçbir şeyi yarına bırakmadım, her şeyi bugünden tükettim rahatladım. Bütün yakınlarım da beni doğru tanıdı, maraz da oradan çıktı zaten. Hiçbir şey kalmadı kalbimde. Bir ferah ki içi değme keyfime... Kapat kapat, cereyan yapıyor!


   
 şirret    Ar. şirret 
sf. Kavga çıkarmaktan hoşlanan, edepsiz (kimse): “Melek kadar masum / Yok canım şeytan kadar şirret” -B. Necatigil.





Böyle buyurdu TDK. Buna ne buyrulur! Akşam akşam Necatigil beni anmış kuzum, belli. Az şirretlik çekmemiştir o da, yazık. Bazen samimiyetle üzülüyorum erkekgillere, sonra hemen geçiyor. Sen peşin peşin burnundan getir, nasolsa hak edecek. Er ya da geç. Geç olsun güç olmasın. 

Ben bugün centilmen gördüm. O beyefendiyi tenzih etmek isterim. Otobüse bindim, iki üç adım attım ki epey yaşlı bir bey gülümseyerek kalktı yerinden. "Sen otur kızım, ben birazdan ineceğim" dedi. Ben ve benim boş anlarımın gözü çıksın. Teşekkür edip oturdum. Bre terliksi hayvan, birazdan dediği bir sonraki durak. Neyse ki trafik yoktu, durak da yakındı da... Ah be amca, onca yaşamışsın...kim bilir sen neler neler ettin. Mesela durduk yere çiçek alıp gittin mi hiç evine? Bir kadına vurdun mu hiç? Kim bilir. 

Şirretliğim teze de sirayet etti. El emeği göz nuru tezimi siyah dolma kalemiyle, titiz bir redaktör misali yazı çizi içinde bırakan tez hocamın aldığı notların yanına yöresine kırmızı pilotla cevaplar yazdım. "Is this really so? Who says this?" Simon says! "From which party?" R&B party! Yüz yüze de pek gül yüzümü gösteremedim gerçi. Verdiği randevuları zaman zaman unutan bir insan olduğundan az elim belimde volta atarak beklemedim kendisini bölümde. Karşılaştığımız zaman da (sözleşmişiz şu saat diye ama biz karşılaşıyoruz ki heyecanımızı kaybetmeyelim) yakalanmış gibi davranmasa iyice yüz bulup, şirret eş ses tonuyla "hocam?!^#*%&" demeyeceğim ama... Çok özleyeceğim hocamı be... 

Sigara içmeyeli bir ay oldu. Düzenli alkol kullanmaya ara verdim (demişken bi kanyak koyayım). Yeşil şeyler yiyorum. Ondan mı böyle çekilmez oldum acaba? Sağlık batmış olabilir mi? Alışmadık bünyede durmuyor tabi meret. Hiç gitmedim ama bir falcıya gitsem mesela. Al abi desem şunları, al. Al ama yeter ki yalan söyle bana. "Görüyorum, her şey çok güzel olacak" de. Valla billa inanırım. Hiç de "tabi güzel olacak lan, o kadar para saydım" demem pis insanlar gibi. "Hadi bee, harbiden mi?!" diye kocaman açarım gözlerimi, ağzının içine bakarım. O yeter ki anlatsın. Ben inanırım. Pamuk şekeri gibi insan olurum sonra. Âlâsı olurum hem de. 


Yanılmıyorsam bu turist makinelerinde derinlik vermek için gerekli zımbırtı yok, değil mi? Hani bu gözünü sevdiğim manüellerde bir oraya bir buraya çevirince bir şeyi net diğerini flu çıkartan zımbırtı. Varsa da antropologlar alsın beni incelesin alet kullanma becerisi gelişmemiş homo sapiens niyetine allah kabul eder bence. 



(Scarlet, arkadaşım... yazdığımı okuyunca endişelenip, ta acı vatandan araman çok bir acayip yaptı beni. O gün pek belli edemedim suratsızlığımdan ama inan ki iyi geldi. Kötü şey insanın içinde kalmaz diyerek şirretliğimi yazdım bak :) 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder