28 Ekim 2010 Perşembe

O serpent heart hid with a flowering face!

“Tamam! Kestik!” Bu sesi duyuyorum bu aralar. Kafamın içindeki sesler korosundan yırtık bir ses, bir solo. Suratsız fakat işini ciddiyetle yapan bir yönetmen sesi bu duyduğum. “Tamam, bırakabilirsin artık” diyor. Anlamsız, yersiz geliyor direktifi. Anlamsız değil çünkü anlıyorum, fakat yersiz çünkü kesmemi istediği şey de yersiz. Onun yersiz olması bunu yerinde bir direktif kılmıyor. “Dalgın bakışlarını, süzgün suratsızlığını…melankolik zırvalıkları kes artık. Bir tek devrik cümle daha duymak istemiyorum. İyice aptal göründüğün yetmezmiş gibi bir de sözcüklere eziyet etme!” Yersiz çünkü içinden çıkabileceğim bir rol değil bu.

Böyle zamanlarda yılanlara dehşetli özenirim. Eski derilerinin içinden çıkıp öylece giderler. İçinden çıktığı vakit iyice göze görünür olur eski derinin eskiliği. İçinde kalsa o kadar fark edilmez. Tutuyor çünkü onu, yaşatıyor. Keşke öyle sıyrılabilseydik yer eden acılarımızdan. Zaman hepsine yetişemiyor, malum. Bazıları öyle yer ediyor ki dövme gibi taşıyor insan. Zaman, dibe çökmesi için geçiyor sade. Artçı sarsıntılarda kalkıp bulandırıyor suyu, sonra tekrar çöküyor. Zaman, her şeyin ilacından ziyade, aşırı doymuş bir çözeltideki artan çözünen iyice dibe çökene kadar geçen vakit anlamına geliyor. Geçmiyor, çözünmüyor, çözülmüyor. Çöküyor. Seneler içinde insan da öyle.

İnsan kendine yabancılaşıyor…ama bunu bizimki zaten demişti değil mi? Güneşin altında söylenmemiş söz kalmadı, biliyorum, ama aynı hikayeyi bir de benden dinleyin…desem, anlatır mıyım sanki? Durulup durgunlaşacak kadar yaşlandım ama gururumu ayağımdan çözebilecek kadar büyümedim henüz. Issızca bir adada kıyıya çöküp, gözlerini ufka dikmiş bakan bir kaptana benziyorum. Bir gemi beklemiyor, oralı bile değil. Batan gemisini düşünüyor. Gemide çıkan yangını söndürmek için güvertede bir delik açmanın iyi bir fikir olmadığını düşünüyor. Yeteri kadar zaman sonra “ben burada ne yapıyorum” diyecek. Bir gemici olmasına rağmen orası burası tutulunca anlayacak ne kadar zamandır orada öylece durduğunu. Ufuk sen olmadan da yerli yerinde duruyor kaptan, al gözlerini ufuktan. Bir sal yap açıl. Açık denizler seni bekler. Karada çürüyeceğine denizde öldü desinler. Rom içerek elbette!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder