23 Ekim 2010 Cumartesi

Ağ Yamamak, Ağ Atmak, Ağ Toplamak

 Kısa günün kârı...

Tütünün ve sigara yasaklarının tarihini araştırmaktan içim kıyılınca attım kendimi dışarı. Lise ödev konusu gibi geliyor kulağa zaten. Anlat babam anlat. Şöyle olmuş da böyle olmuş da. Gerçi yok yere bok atmayayım şimdi, bir ton ilginç şey de öğrendim. Çok geçmeden de unuturum, o yüzden vakit olduğunda şuraya not alayım.

Bugün deli gibi esiyordu sahil. Hem de öyle tatlı tatlı filan değil, düpedüz içim üşüdü. Ben soğuk rüzgara karşı, soğuk rüzgar bana karşı. Ne huzur ne hırsla yürüyebildim, attığım her adım bir mücadeleydi.

Bütün sahil silme balıkçı doluydu. Onların oltalarına gelmeyeceğim diye de ayrı bir mücadele.



Kireçburnu'ndan geçerken dikkatim dağıldı. Evet, dikkat bile gerektiriyor meret. Yürümek, evet. Fazla derine dalınca tökezliyor insan, nereye gittiğini bilmiyor. Yukarıdaki resmi gördüm. Bunun gibi birkaç tane daha vardı. "Bu ne lan, İstanbul'da Sonbahar klibi gibi" dedim. Dalga geçiyordum ama geçmiyormuş, yorulmuşum. Attım kendimi ilk banka. Madem yanımda zımbırtı var, niye çekmiyorum dedim. Çıkardım ki herifin biri belirdi tepemde. Belli ki muhatap olacak. Ne der kent kanunları, "ey yalnız kadın! Kimliği belirsiz bir şahıs sana sinsice yahut alenen yanaşabilir. Birinci vazifen çantana, belli etmeden sahip çıkmaktır. Şahıs konuşur konuşur gider". "Bakın birazdan ağları toplayacaklar...o zaman çekerseniz...yanındaki küçük motor bizim...ben de onu izliyorum". Birkaç terim de sıkıştırınca iyice koptum, hiç dinleyemedim adamı. Hı hım, teşekkür ederim deyip sakince topukladım.


 Aklıma bir şey geldi sonra. Tez bitince diyorum (o akademinin emri, haşa, mümkün mü başka türlüsü!) bütün sahili fotoğraflasam. Hele bahar geldiğinde şöyle, nasıl güzel olur. Beşiktaş'tan başlar...tamam Garipçe'ye kadar gücüm yetmez belki ama...Rumeli Kavağı'na kadar, nasıl? Gözüme takılan, takıldığı yerde kalsın hiç çıkmasın istediğim bir sürü görüntüye rastlıyorum yürürken. Tarabya'daki balıkçı tekneleri, Sarıyer'in yalıları... Kimseye bir yararı olacağından değil elbette; hem kendim için not düşmüş olurum hem de fena mı olur paylaşsam. Annemin capon makinesiyle artık olduğu kadar. Tabi onu da ele geçirebilirsem. Filimli milimli sahici makinesini ödünç alırım belki arkadaşımdan.

Nereden kabardı bu görsellik aşkı bilmiyorum. Sahilin en sevdiğim banklarını fotoğraflayasım var mesela. Aylaklık başıma vurmuş olacak, geçer herhalde. Geçmezse de gerçekleştiririm. Kime ne zararım var, değil mi? Hem ne kadar kötü çekebilirim ki? Neyse, bunun cevabını öğrenmeye daha çok var.

Bugün bir şarkı ve gene Orhan Veli'nin o Deniz Kızı şiiri çağrıştı...çağrışım...çağırdı.

2 yorum:

  1. peki o balıklar yenilesi mi?

    YanıtlaSil
  2. her türlü gideri var kanımca. gene de, yeniköy'de minicik bi balıkçı tezgahı kestirdim gözüme, böyle köy helası kadar bir şey. bir gün dönerken lüfer alacağım oradan. neticeden haberdar ederim.

    o değil de, bugün kendim kadar balık gördüm lan.

    YanıtlaSil