7 Ekim 2010 Perşembe

Büyülü Arsız Günler

Çalışmama maratonuma ısrarla, inatla, azimle devam ediyorum. Bu da yetmezmiş gibi canımı sıkacak her türlü düşünceyi yasak ettim kendime. Sanırsın kalp ameliyatından taze çıktım. Ne vakit tez, jüri, düzeltmeler, aşk, sevda, bok püsür aklıma yanaşsa Azime Teyze'nin tavukları kovaladığı gibi kovalıyorum onları. Tabi ondan sonra seyreyle resmi geçit misali rüyaları. N'apıyım artık o kadarına da söz geçiremiyorum.

İnsan sahiden toprağa dönüyormuş hocam. Deyim yerinde değil ama bir gözüm toprağa bakıyor. Halbuki bunu hak etmedim daha. Bir ömür çalışıp didindikten, şehirden bıkıp usandıktan sonra toprağa döner insan. Benim henüz yüzüm yok. O yüzden böyle bir hafta on günle yetiniyorum. Kaç gündür makyaj yapmadım, kafamdan yemeniyi çıkarmadım, üstümde aynı tiril tiril elbise.



Sabah çapa sesiyle uyandım. Kalktım denize vardım. Hava serin, kurşuni. En son ne zaman yağmur yağarken yüzdüm hatırlamıyorum. Su öyle sıcaktı ki her zamankinden az nazlanarak bıraktım kendimi suya. Biraz daha az çıpırdasa inatlaşıp beklerdim yağmasını ya çok durmadım. Şimdi asma dallarına vurdukça çıkan pıtır pıtır sesi dinliyorum. Güneş açtı.

Geçen gün fotoğrafını çektiğim böğürtlenler de çiçek açmış. Aptal aptal mutlu oldum. Sonra rengiyle 'ben oldum' diyen bir tanesini attım ağzıma, tamam dedim, yenebilecek bir şey için mutlu olmakta sakınca yok, olabilirsin.



Doya doya kitap okuyorum. Nasıl özlemişim keyif için okumayı. Tezde işime yaramayacak hiçbir şey okumadım uzun süre. Şahsi eşşekliğim elbette, istesem bal gibi okurdum.

Liseden beri istiyordum Sevgili Arsız Ölüm'ü okumak. Geçen sene Değirmendere'de bir sahafta görüp aldım. Bir hafta önce de tamam dedim, uzun zamandır okumak isteyip de okumadığım bir şey okuyacağım. Yüzyıllık Yalnızlık'la ilişkimiz de böyle başlamıştı. Onu sahaftan almamıştım ama evde bulduğum basımı da tam sahaflıktı. Evvelki Eylül birkaç gün boyunca Değirmendere sahilinde elele yürümüş, gene sahil kenarında bir bankta her gün saatlerce oturmuştuk. O günler ve saatlerde Marquez kucağıma yatmış ve bana yüzyıllık bir hikaye anlatmıştı. Onu sesim soluğum çıkmadan dinlemiş ve ayrılırken bıraktığı burukluğun hiç gitmeyeceğini bilmiştim.


Sevgili Arsız Ölüm'ün ilk sayfalarında, Latife Tekin'in romanı Marquez hayranı genç bir yazarken yazmış bile olsa bu kadar benzerliğin fazla olduğunu düşünmekle erken hüküm verdim elbette. Sonradan ikisinin de büyülü gerçekçilik akımı içinde değerlendirildiğini öğrenince benzerlik de açıklığa kavuşmuş oldu. Ne edebiyatta ne sinemada büyü öğesinden zerre hazzetmeyen ben, Marquez ve Tekin tarafından böylece mat edilmiş oldum. Büyülü gerçekçilik, her ne kadar bir oksimoron teşkil etmesi gerekiyorsa da bana göre ayan beyan totolojik bir tamlama. Ne de olsa rasyonalizmle bir nevi görücü usulü evlilik bizimkisi. Zamanla alışılıp benimsenen fakat tutkulu bir aşkın izlerinden eser taşımayan bir bağlılık. Köyde ve ninesi tarafından yetiştirilen insanların daha rahat kabul edebileceği, içine sindirebileceği bir gerçeklik yansıtımı büyülü gerçekçilik. Bu anlamda biraz işgalci hissediyorum kendimi. Gene de en az Bulgarlığım kadar yakınım bu büyüye: havasını içime hiç çekmediğim, suyunu hiç içmediğim bir memleket. Biraz Kusturica, biraz Yaşar Kemal sanki. Büyü, benim anladığım hayata esasen içkin yani.

Akşam babama "dağlarda keçi gibi sekmeyi özledim" dedim, çıktık biraz yürüdük. Sadece bir tepede üç çeşit kekik gösterdi. Sonra ben gene demesem-de-olur bir şey demek için ağzımı açtığımda bir keklik havalandı önümdeki çalıların arasından. Kekikle, keklikle geçiyor günler. Köy ekmeği içine ev yapımı tereyağı, taze sağılmış sütle kahve, aynı sütten yoğurt, o yoğurttan ayran...reyhandan kapariye kadar salataya koyduğum her yeşili veren bahçe, günün erken saatlerinde süzülürken akşam buğulama olan lağosu bize veren deniz ve iki serpiştirmesi bile toprağı yeşerten yağmur...safi huzura kestim desem yeri.

huzurumun yansıma sesi


2 yorum:

  1. kıskandım seni...değirmendere, huzur, bodrum, deniz, rakı... özlediklerimi mi yaşıyorsun şu an ne?! :)

    YanıtlaSil
  2. :) huzur insanın içinde olacak be.. olmadı mı hiçbiri kâr etmiyor.

    YanıtlaSil