16 Şubat 2011 Çarşamba

Yüzleşme

Seçtiğiniz kriterlere uygun ilan bulunamadı. Kriterlerinizi değiştirerek tekrar deneyiniz.

*******.net'te şu anda 28.514 üye firmanın toplam 101.168 pozisyon ilanı bulunuyor.


Basbayağı ayar veriyor site. Sen o işi bul, gel bi de beni bul diyor alenen. Şu kadar firma, bu kadar iş ilanını seriyorum önüne, ben daha ne yapayım diyor. Ağzını bozmuyor (onu yapan benim) ama bozmuş kadar oluyor. "Kriter" aynı zamanda izdivaç programı jargonu. Eş bulmaya gittin miydi seni oturtup kriterlerini soruyorlar önce. Sen de işte "yalan söylemesin, içinde Allah korkusu olsun, adam gibi adam olsun, bana sahip çıksın, evi, arabası, mayışı..." falan filan diye sayıp döküyorsun. Ben gitsem, iş arama sitesinden aldığım ayarın bir benzerini Esra Erol ya da Zuhal Topal'dan da alırdım: "Bacım, stüdyoda şu anda evlenmek için bir bayan arayan 20 beyefendi bulunuyor ama sen bu kafayla gidersen değil 20, 25.418 tane adam olsa gene dönüp bakmayacaksın. Ben sana diyeyim bak abla tavsiyesi, bu gençlik güzellik de geçer, 35'inde gene konuk ederiz seni haberin olsun". İki dakkada yazarım. 
Hatta hazır yazmaya başlamışken, 2011-2012 yılının başvuruları için bir proficiency sınavı hazırlayayım diyorum. Boğaziçi gibi önden bir de "okuma önerileri" adı altında 29 kitap listelerim. Hadi 19 olsun...tamam, hadi 10. Yok yok, 15'te anlaşalım. Yazılıyı geçenlerle sözlü mülakat (beklentilerin neler, sen ne katabilirsin vs). Fakat soru #1 çok net: Sevgilin var mı? Ondan sonra vay efendim sormadın ki olmasın. Kafalar kırılmasın, boş yere kan ziyan olmasın. Ha akacak kan yerinde durmayacaksa da beni uğraştırma, git Kızılay'a iki şişe kan ver de bir işe yara. Hani nasıl hediye, çelenk bok püsür yerine ağaç dikilmesi için bağış yapılıyor, o hesap. 
Sınavda sayısal bölüm yok (sayılara inanmıyoruz), kompil sözel: edebiyat, tarih, coğrafya. Ağırlıklı edebiyat tabi. Tarih de ilişkiler tarihi: dökül bakalım ne boklar yedin bugüne kadar. Coğrafya az ama öz: Nerelisin? Kütük nere? Ana tarafıyla baba tarafının üç göbek gerisi nereden? Ha tabi bir de din bilgisi var. Daha doğrusu din bilgisi varsa aday yok. Din hanesi gönülden boş olacak. 
Sonra takriben 32-33 yaşıma geldiğimde hayat bir punduna getirip: Seçtiğiniz kriterlere uygun insan bulunamadı. Kriterlerinizi değiştirerek tekrar deneyiniz. diyecek. Bir arkadaşım hala bu kadar kriter sahibi (!) olmamızı umudumuzu kaybetmemiş olmamıza yoruyor. Bense biraz mal olmamıza yoruyorum. Hayır, ya alıştık tek tabancalığa (tek tabanca kalıp da sağlamına serserilik etsek içim yanmaz), ya da 35'ten sonra "cinsiyetlere inanmıyoruz" bilgeliğine erip birbirimize alıcı gözle bakmaya başlayacağız. O kriterlerden de yorgan doldurur, battaniye örer, soğuk kış günlerinde dizlerimize örteriz artık. Durup durup şey deriz birbirimize "ya hani benim bi sevgilim vardı, acayip yakışıklıydı...neydi ayol adı, dilimin ucunda" ya da "o çocuk nereden mezundu ya, gitmiş kendi şirketini kurmuş hayvan". "Aman o -de'leri -da'ları, -mi'leri -ki'leri katleden çocuk değil miydi?". "Ayy, evet evet oydu". "Onun eşini gördüm geçen bir magazin programında, karı savaş sonrası Berlin gibi, yıkılıp yeniden yapılmış resmen!". "Berlin karısı değil ki be. O sevgilisi, karısı başka". "Haa..."
Kelalaka (quelle alaka?) bir şey söyleyecektim, geyiğe sardım. Nasıl söyleyeceğimi bilmediğim için de lafı dolandırdım biraz. İlla ki söyleyeceğim. Zira malum, pek ketum bir insan değilim. Yahu bu Facebook'u kapattım kapatalı amma yüklendim bloga ha! Zart zart bir şeyler geveliyorum. Hmm, neyse... Şimdi şöyle ki bir kadın var. Bu kadın şarkı söylüyor. Söylüyormuş yani. İki tanesini dinledim ben, bir hoşuma gitti. Türkçe popa burun kıvırmaya öyle alışmışız ki idrak edemedim önce. Sonra neden hoşlanmış olabileceğimi irdeledim tabi ki. Şarkının birinde "düştüysek kalkarız, daha ölmedik ya...hööyt" diyor. O efelenmesi, bir de Rum ezgileri hoşuma gitmiş. Diğer şarkının ise piyano solosuyla başlaması ve tangomsuluğu sanırım. Eski şarkılara benziyor diyeceğim ama Melih Kibar ve Çiğdem Talu geliyor aklıma, diyemiyorum. Diyeceğimi dedim zaten. Böyleyken böyle. Türkçe popsa ölmedi ya?!
Şu yüzleşme sevdam ne zaman sönümlenerek beni rahat bırakacak acaba? Yememiş içmemiş bin tane psikolojik savunma mekanizması icat etmiş adamlar, sırf sen topla tüfekle sanayi hamlesiyle baş edebil diye. Yonca Lodi'yle kalsa iş neyse, hep böyle. "Acını bastırma, acınla yüzleş, öfkeni dışavur" hedö de bödö de. Bir rahat dur, bir rahat bırak yerinde. Yerini sevmiş belli ki. Çift kaşarlı tost mu lan bu, yok bastırdıydın bastırmadıydın, iki elleşme. Aa olur mu hiç, hatırım kalır! Her şey ifade edilecek ki iletişim sekteye uğramasın, çözüm yolları tıkanmasın. Bir şeye de takma kafanı, bırak dağınık kalsın be. Öylesi daha iyidir belki. Yüzleşme!

3 yorum:

  1. umut değil de bir tercih bu belki de. yaşayacaksam "gerçek" bir şey yaşayayım, her anlamda tatmin olacağım bir şey yaşayayım sadece yaşamak için bir şeyler yaşamayayım anlayışı gibi. mantıksız değil.

    YanıtlaSil
  2. evet, bir tercih. kendi içinde bir mantığı da var. fakat zaman geçtikçe daha az mantıklı motivasyonlarla beslenmeye başlayan idealist bir mantık. yani alışıyorsun, sonra üşenir oluyorsun, hatta o zamana kadar hiç prim vermediğin kaderciliğe bile bağlayabiliyorsun olayı ("böyle olması gerekiyormuş"). yoksa öyle "gerçek" bir şeye inancım ya da umudum olduğundan değil. hem ne güzel geyiği çevriliyor, mis.

    YanıtlaSil
  3. geyiğinin gayet güzel çevrildiği konusunda hemfikirim. kadercilik olayı biraz farklı gibi geliyor bana. belki benim pek alakam olmadığından bilemiyorum. ama sonuçta alışmak dediğin çok doğru. birdenbire hayatında çok önemli bir değişiklik meydana gelecek ve sen bundan kendini korumaya çalışıyorsun. (buradaki sen tekil değil, anlamışsındır.) doğal bir refleks belki de. bilemiyorum ben de sadece tartışıp tartıyorum şu an.

    YanıtlaSil