Ben küçükken Scrabble oynardık. Satranç da oynardım ama büyüyüp aptallaştıkça bıraktım onu. Kelime Oyunu filan izliyorum. Cold Case ve Rizzoli&Isles da izliyorum ama bunun konuyla ilgisi yok. Evdeki Scrabble kayıplara karıştığı için bir internet sitesinde oynuyorum iki yıldır. Sitenin adı oyunus, oyunun adı da wordabula. İsabet olmuş çünkü Scrabble'da sayılmayan ne varsa sayılıyor wordabula'da. Gene de hiç yoktan iyidir. Bazen saatlerce sıkılmadan oynadığım oluyor. Hele tez döneminde tek eğlencem buydu. Şimdi o kadar değil. Hem beş dakika mesafede dişli bir rakibim ikamet ettiğinden eksik harfle de olsa aşağıda bira içerek oynamak daha keyifli geliyor.
Benim gibi kendini sürekli irdeleyen birinin bu kadar çok oynadığı bir oyunla ilişkili davranış kalıplarını fark etmeyip gözden kaçırması imkansız. Tamam, aslında yeni fark ediyorum ama çok ilginç geldi. Hele ki ilişkilerime yaklaşımımla arasında bağlantı kurunca bir hoşuma gitti. Bağlantı olması yani. Yoksa bağlantının kendisi hoş değil.
Yenilmek için oynadığımı fark ettim (bunu 4S'e indirgeyen olursa bu indirgemeciliği affetmem söyleyeyim). Şöyle ki, sitede rumuz kullanılıyor ve oyuncuların künyesinde rumuzu, başarı yüzdesi, en yüksek hamle puanı, en yüksek oyun puanı ve toplam puanı yazıyor. Bir de sitenin kendisine sunduğu seçenekler arasından seçtiği küçük bir resim. Rumuz ve resime yönelik ayrımcılığım zamanla yerini başarıya yönelik ayrımcılığa bıraktı. Beni yenme şansı olmayan kimseyle oynamamaya başladım. Başlayan oyunu bırakıp çıktığım oluyor ki bu çok, çok ayıp bana göre. Beni zorlayan dişli rakiplerle oynarken hem hırslanıyor hem de keyif alıyorum. Hırslanmak dediysem, hani yavru köpekler dişler ama acıtmazlar ya öyle. Hırslanıyorum ama keyiften gülüyorum da. Hele başa baş gidiyorsak değmeyin keyfime.
Ayrımcılık dediysem öyle böyle değil, baya pis bir insan oldum. Kazanma yüzdem 57 mesela. Öyle 20'yle 30'la filan muhatap olmuyorum. Gözüm 70'lerde 80'lerde. Yüzdemi düşürüyorlarmış ne gam, çok da umurumdaydı. Ara sıra laf olsun diye oynuyorum çok parlak olmayan arkadaşlarla. Daha doğrusu onlar oynuyorlar, ben imgfave'de resim, fotoğraf filan bakıyorum bir yandan. Bakmazsam da hayatımdan çalınan dakikaları hesaplıyorum. Son 20-30 harf kalana kadar laf olsun diye oynayıp oyun biterken atağa geçip kazanıyorum. Oyun esnasında da avans vermekle kalmıyor kazançlı yerleri açıyorum karşımdakine filan. Hakaretten beter. Bana yapsalar çok sinirlenirim. Oyunun da bir etiği ahlakı var sonuçta. Öte yandan, adı üstünde oyun.
Meydan oku(n)maya merakımın yılları aşan bir uzantısı sanırım. Tarihi savaşlarda karşılıklı çarpışmış kumandanlar ya da rakip takımların kaptanları için söylenir hani, her şeyden evvel saygı duyarlar birbirlerine. Biraz o kafadayım sanırım. Karşımdakinden saygımı ve takdirimi kazanmasını bekliyorum. Karşımdakinin de böyle bir beklentisi varmış gibi davranıyorum.
Bir yandan puan kazanmayı önemsemeyip bir yandan da karşımdakini değerlendirirken yüzdesini referans almam çelişki gibi görünebilir. Sayısal değerlere önem veriyor muyum vermiyor muyum? İyi kötü bir fikir verdiklerine inanıyor olmalıyım (Önem verdiğim "sayısal değerler" insanların aile serveti, arabalarının fiyatı ya da maaşları olmadığı sürece kaygılanacak bir durum görmüyorum. Scrabble'daki ayrımcılığım beni zaman zaman rahatsız ediyor ama beterin beteri olduğunu da aklımdan çıkarmayıp avunmaya çalışıyorum işte).
"Sen hayran olabileceğin birini arıyorsun" demişti arkadaşım. Tanışma fırsatı bulamadığımız ama ara sıra yazdıklarımı okuyan sevgilisi ise kibirli olduğumu düşünüyormuş. Hepsi birbiriyle bağlantılı elbette: Beni yenebilecek oyuncularla oynamak isteyişim, "hayranlık duyabileceğim birini arayışım" ve kibrim. Oysa kibir, çok iyi olduğumu düşünmem olmaz mıydı? Benimkisi ise daha ziyade, beni daha iyi kılabilecek fırsatları kovalamam ki bu da yeteri kadar iyi olmadığımı düşündüğüm anlamına gelir. Hiyerarşilerden teoride hazzetmesem de usta-çırak ilişkisini oldum olası severim; çıraklık süreci ne kadar uzun ve zorlu olursa olsun bir işi ustasından öğrenmeyi önemserim. Bu iş Scrabble da olabilir, piçlik de ve hatta sevmek de (hayati önem arz eden kronolojik sıralama).
Oynayalım mı?
Benim gibi kendini sürekli irdeleyen birinin bu kadar çok oynadığı bir oyunla ilişkili davranış kalıplarını fark etmeyip gözden kaçırması imkansız. Tamam, aslında yeni fark ediyorum ama çok ilginç geldi. Hele ki ilişkilerime yaklaşımımla arasında bağlantı kurunca bir hoşuma gitti. Bağlantı olması yani. Yoksa bağlantının kendisi hoş değil.
Yenilmek için oynadığımı fark ettim (bunu 4S'e indirgeyen olursa bu indirgemeciliği affetmem söyleyeyim). Şöyle ki, sitede rumuz kullanılıyor ve oyuncuların künyesinde rumuzu, başarı yüzdesi, en yüksek hamle puanı, en yüksek oyun puanı ve toplam puanı yazıyor. Bir de sitenin kendisine sunduğu seçenekler arasından seçtiği küçük bir resim. Rumuz ve resime yönelik ayrımcılığım zamanla yerini başarıya yönelik ayrımcılığa bıraktı. Beni yenme şansı olmayan kimseyle oynamamaya başladım. Başlayan oyunu bırakıp çıktığım oluyor ki bu çok, çok ayıp bana göre. Beni zorlayan dişli rakiplerle oynarken hem hırslanıyor hem de keyif alıyorum. Hırslanmak dediysem, hani yavru köpekler dişler ama acıtmazlar ya öyle. Hırslanıyorum ama keyiften gülüyorum da. Hele başa baş gidiyorsak değmeyin keyfime.
Ayrımcılık dediysem öyle böyle değil, baya pis bir insan oldum. Kazanma yüzdem 57 mesela. Öyle 20'yle 30'la filan muhatap olmuyorum. Gözüm 70'lerde 80'lerde. Yüzdemi düşürüyorlarmış ne gam, çok da umurumdaydı. Ara sıra laf olsun diye oynuyorum çok parlak olmayan arkadaşlarla. Daha doğrusu onlar oynuyorlar, ben imgfave'de resim, fotoğraf filan bakıyorum bir yandan. Bakmazsam da hayatımdan çalınan dakikaları hesaplıyorum. Son 20-30 harf kalana kadar laf olsun diye oynayıp oyun biterken atağa geçip kazanıyorum. Oyun esnasında da avans vermekle kalmıyor kazançlı yerleri açıyorum karşımdakine filan. Hakaretten beter. Bana yapsalar çok sinirlenirim. Oyunun da bir etiği ahlakı var sonuçta. Öte yandan, adı üstünde oyun.
Meydan oku(n)maya merakımın yılları aşan bir uzantısı sanırım. Tarihi savaşlarda karşılıklı çarpışmış kumandanlar ya da rakip takımların kaptanları için söylenir hani, her şeyden evvel saygı duyarlar birbirlerine. Biraz o kafadayım sanırım. Karşımdakinden saygımı ve takdirimi kazanmasını bekliyorum. Karşımdakinin de böyle bir beklentisi varmış gibi davranıyorum.
Bir yandan puan kazanmayı önemsemeyip bir yandan da karşımdakini değerlendirirken yüzdesini referans almam çelişki gibi görünebilir. Sayısal değerlere önem veriyor muyum vermiyor muyum? İyi kötü bir fikir verdiklerine inanıyor olmalıyım (Önem verdiğim "sayısal değerler" insanların aile serveti, arabalarının fiyatı ya da maaşları olmadığı sürece kaygılanacak bir durum görmüyorum. Scrabble'daki ayrımcılığım beni zaman zaman rahatsız ediyor ama beterin beteri olduğunu da aklımdan çıkarmayıp avunmaya çalışıyorum işte).
"Sen hayran olabileceğin birini arıyorsun" demişti arkadaşım. Tanışma fırsatı bulamadığımız ama ara sıra yazdıklarımı okuyan sevgilisi ise kibirli olduğumu düşünüyormuş. Hepsi birbiriyle bağlantılı elbette: Beni yenebilecek oyuncularla oynamak isteyişim, "hayranlık duyabileceğim birini arayışım" ve kibrim. Oysa kibir, çok iyi olduğumu düşünmem olmaz mıydı? Benimkisi ise daha ziyade, beni daha iyi kılabilecek fırsatları kovalamam ki bu da yeteri kadar iyi olmadığımı düşündüğüm anlamına gelir. Hiyerarşilerden teoride hazzetmesem de usta-çırak ilişkisini oldum olası severim; çıraklık süreci ne kadar uzun ve zorlu olursa olsun bir işi ustasından öğrenmeyi önemserim. Bu iş Scrabble da olabilir, piçlik de ve hatta sevmek de (hayati önem arz eden kronolojik sıralama).
Oynayalım mı?