23 Ocak 2011 Pazar

Doğru Ahmet’e İthafen


Bay Yanlış ve Doğru Ahmet
Çağdaşlık anlatısı, kadın üstünden yürütüldüğünde daha bir sürükleyici oluyor. Kılık kıyafet en birinci madde: Kıçı başı açık olacak. Sonra içki içecek, cinsel birleşmeden imtina etmeyecek. Mümkünse eğitimli ve meslek sahibi de olacak. Bu çağdaş. Dört tarafı kumaşlarla çevrili, evlenmeden bırak seks yapmayı kaşlarını bile almayan, içkisi kumarı sigarası kadar muhtemelen üniversite diploması da olmayan çağdaş değil. Evde saksı çiçeği gibi oturup koca bekleyen bu kızdan -bütün mesaisini buna vakfettiği için- küçük parmak kalınlığında yaprak sarma beklenirken çağdaş kızın yumurta kıramaması mazur görülmekle kalmayıp sevimli olarak bile nitelendirilebilir. Dahası çağdaş, yaprak değil sigara sarar ki tütün de en nihayetinde yapraktır. Tıksırıncaya kadar içtiği barlardan, konserlerden vakti kalırsa Türk kahvesi yapmayı bir ihtimal öğrenebilir. O da ayılmak için.

Namuslu erkekler namuslu kadınlarla evlenir ve bütün erkekler namus timsali olduğundan (kadınlar kendilerinden utanmalıdır) erkeklerin “ikinci el" kızlarla eğlenip, “sıfır kilometre” kızlarla evlenmesinden daha doğal bir şey olamaz. Evliliğe inanan çağdaş, deneme yanılma yöntemiyle bulur eşini (inanmayan çağdaşın zaten değme keyfine). Çağdaş olmayan, tohuma kaçmadan hayırlı bir kısmet atanmasını bekler kendisine. Hikayenin sonunda çağdaşın kütüğü babasından eşine geçer, çağdaş olmayanın ise babasından kocasına. Ortak eleman kütük.

Beyin okuma teknolojisi henüz gelişme aşamasında olduğundan ilk yaptığımız şeklen değerlendirmek. Bunu yaparken de önyargılıyız çünkü bir değerlendirme yapmak için önceden edinilmiş referanslara, yargılara, kodlara ihtiyacımız var. Fakat çoğu zaman bu kısa yolculuk orada kalıyor, kafasının içindekilere inmeden bırakıyoruz karşımızdakini. Başını örtmeyen ya da sakalsız muhafazakarla fazla ilgilenmiyoruz. Dockers pantolon, Camper ayakkabı, kadife ceket giyen küpe takan üniversite mezunu adamın aklından ne geçtiğini sahiden biliyor muyuz? Üniversitede okurken tanıştığı eşine şiddet uygulama hakkını kendinde gören de aynı adam değil mi? İkisi birbirinden tamamen bağımsız olduğu için değil fakat şekli tartışmaktan o kadar bitap düşüyoruz ki fikirlere enerjimiz, ilgimiz, sözcüklerimiz kalmıyor. Kavramları çağdaşlık ve değillik gibi yekpare düşünmek işimize geliyor. Oysa aşikar ki her şeyi iyice sarpa sardıran tam da bu. Bay Yanlış ve Doğru Ahmet algısıyla bir yere varamayacağımız aşikar.

Ya İbaretse?
Diyelim ki hayat içki ve seksten ibaret. Bu bir yaşam tarzı değil midir? “Hayır efendim, yalnız iç bade sev güzel olur mu hiç! Bizler düşünen, soran, sorgulayan, kitap okuyan/kitap yazan, film çeken/film izleyen, çalan söyleyen, yani üreten ve yaratan insanlarız” şeklinde bir savunma refleksi biraz iç burkucu değil mi? Bunun için özür dilenmeli mi? Müslümanlığın bir yaşam tarzı olduğunu düşünürsek, her gün beş kere ezan dinlediğim için benden kim özür dileyecek? Hayır, müzik gibi gelmiyor. Hayır, huzur dolmuyorum. Birinin çıkıp bet sesiyle her gün beş kere Çince küfretmesinden hiçbir farkı yok benim için. Yaşam tarzından ve müdahaleden ne anlıyoruz? Oturup bunu konuşalım.

Benim gibi düşünmekte özgürsün
"Bu endişeye sahip olan belki beş on kişi, beş yüz - bin kişi vardır. Bu tür korkular ve endişeler büyük ölçüde yapay” diyorlar. Özgürlük, yetmiş milyon kişinin muktedir gibi düşünüp onu alkışlaması değil, muktedir gibi düşünmeyen bir kişi bile olsa o bir kişinin çıkıp ne düşündüğünü ifade edebilmesidir. Ağzını açıp bir fikir beyan etmeden evvel hapis cezasını, işkenceyi, kazayla ölmeyi yahut meçhul bir fail tarafından öldürülmeyi göze almak bir özgürlük göstergesi değildir.

Ne aksırıp tıksırmamız, ne ucubeliğimiz kaldıktan sonra “bizim kimsenin yaşam biçiminden şikayetimiz yok” diyorlar. Allah’ınız razı olsun ama bizim var. Bir yaşam biçiminin dayatılmasından; bunun özgürlük, bunun demokrasi diye yedirilmesinden şikayetçiyiz. Aptal yerine konmaktan şikayetçiyiz. İçen-içmeyen ya da inanan-inanmayan diye kamplara ayrılmaktan, birbirimize düşürülmekten, karşı karşıya getirilmekten şikayetçiyiz. Yapay olan bir şey varsa o da bu. Apayrı hayat görüşlerimiz olabilir, tartışabilir, kavga edebilir, protesto edebiliriz ama fikirlerimizin bedelini –tarzına müdahil olmaktan imtina edilmeyen- hayatımızla ödemek istemiyoruz. İçtiğimiz, sevdiğimiz, seviştiğimiz, düşündüğümüz ve konuştuğumuz için af dileyecek değiliz, dilemiyoruz.




3 yorum:

  1. yaprak sarması ile "evde koca bekleyen baskı altındaki türk kızı"nı birbirine bağlarsanız yakarım lan bu gezegeni!

    kadınımın aşçısı, geyşası olurum gerekirse ama yaprak sarması sevgi gösterisidir olm. kadınsıdır, anaçtır. hatta iyice abartıyorum seksidir lan! halkı yaprak sarmasından soğutma suçu işlemişsin resmen.

    yazı güzel olmuş, cuk oturmuş ama onun dışında, hehe...

    YanıtlaSil
  2. tamam beyefendi, siz telefon numaranızı bize bırakın, biz hanımlara ulaştıracağız.

    halkı yaprak sarmasından soğutma suçu biraz ağır olmuş yalnız, kavgada söylenmez. katiyen kabul etmiyorum. olsa olsa kendim beceremediğim için ince bir bok atma vardır o kadar :)

    hem sevdiceğe sigara sarmak da sevgi gösterisidir bence. ziyadesiyle de seksidir. hak yemeyelim şimdi.

    YanıtlaSil
  3. yok bi numaram hanımefendi. ama "zevkle yaprak saran indıpendınt vumınlarla dolu bir dünya" ülkümüze karşı bu sistemli yıpratma ve karalama kampanyalarına karşı da uyanık olacağımı bilin! takipteyim, saygılar.

    YanıtlaSil