4 Ocak 2011 Salı

Üniversite Üzerine Birkaç Söz

Bilgi’li değil ODTÜ’lüyüm fakat Bilgi Üniversitesi’ni ilgilendiren ve bir haftadır medyada yer bulan konu hakkında söz söyleme hakkını kendimde buluyorum. Bu hakkı bana sadece taze bir sosyolog olmam değil, eğitimim kapsamında hem pornografi hem de ifade özgürlüğü konularını çalışmaya değer bulmuş olmam veriyor. Son gelişmeler ifade özgürlüğünün sınırlarını bir kere daha belirtmeseydi, bu söz söyleme hak hukuku açıklaması ziyadesiyle gereksiz görünebilirdi fakat belli ki değil. Üçüncü sınıftayken medya hocamızın “çalışılmamış bir konu çalışın” demesiyle cesaretlenip, o dönem çoktan bir fenomen haline gelmiş olan Şahin K.’yı çalışmaya karar vermiştik. O kadar geniş olabileceğini asla tahmin edemeyeceğimiz pornografi literatürünü taramış ve Şahin K. yurt dışında olduğundan kendisiyle yazılı bir mülakat gerçekleştirmiştik. Yine aynı dönem, bu defa tek başıma hazırladığım hukuk sosyolojisi ödevimde, düşünce ve ifade özgürlüğünün Türk Ceza Kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ele alınışını kıyaslamıştım. Dolayısıyla bu iki meselenin kesişiminden müteşekkil bir tartışmanın beni fazlasıyla ilgilendirmesi öyle zannediyorum ki çok doğal.

Detaylar hakkında yanılıyorsam düzeltin fakat benim anladığım, Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı ile Fotoğraf ve Video lisans programlarından mezun olmak adına bitirme projesi hazırlayan bir öğrencinin ‘porno film’ çekmesinin ilgili bölüm başkanı ve iki öğretim görevlisinin işten atılmasıyla sonuçlandığı. Elbette bu detay değil hadisenin en kaba haliyle özeti. Projeyi hazırlayanın, projede oynayanın ve bölüm başkanının açıklamalarıyla, hazırlanan tepki ve çağrı yazısını da okudum fakat ilk tepkim değişmedi. Söz konusu tepkimi paylaşmak isterdim lakin yazılmaya pek müsait değil.

Daha google’lamak sözlüklere geçmemişken google’ı porno arama motoru olarak kullanan koca bir nesil için mevzunun bu kısmının daha çekici olduğunun farkındayım fakat naçizane şahsım adına değil. Her türlü sansüre olduğu gibi porno sansürüne de zaten karşıyım. Burada beni ilgilendiren ve sinirlendiren asıl mesele akademik özgürlüğün ihlal edilmesi. Benim için pornografi salt var olduğu ve insana dair olduğu için bile çalışılmaya değer. Böyle bir sektör var. Bu sektörün inanılmaz bir tüketici kitlesi var. Klasik sosyologlar buna toplumsal gerçek derlerdi, ben de diyorum. Gündelik kullanımıyla ahlak kavramının ikiyüzlülüğünden dem vurmayacağım çünkü pornoyu ahlaksızlık olarak nitelendirmiyorum. Porno izlemek, sosyal bilimci veya değil herhangi bir insanın kendi tercihidir. Porno çalışmak da sosyal bilimci veya değil herhangi bir akademisyenin kendi tercihidir. Zaten kanımca burada mesele pornografi ya da müstehcenlik değil, çırılçıplak söylemek gerekirse özgürlük ve özgürlükten kastım da Cüneyt Özdemir’in buyurduğu gibi “böylesine bıçaksırtı bir proje yapılmadan önce rektöre haber verilmesi” ve onay alınması değil. Bitirme projeleri, yüksek lisans ve doktora tez konuları için rektörlerden –hatta hazır olmuşken YÖK başkanından da- onay almamız gerekecekse üniversiteleri toptan kapatıp gidelim derim.

Bu akademik bir yazı olmadığı için göndermede bulunduğum kavram ve fikirleri sayfalarca açmak yerine düşündüğümü doğrudan söylemekte sakınca görmüyorum: Eğer ortada bir skandal varsa o da üniversite yönetimine ait zira üniversiteye giriş bu kadar kolay olmamalı. Neyi düşünüp düşünemeyeceğimiz (düşünsek de kendimize mi saklayacağımız yoksa ifade mi edebileceğimiz), sorgulayıp sorgulayamayacağımız, çalışıp çalışamayacağımız baştan belirlenmeli ve kitapçık olarak dağıtılmalı. Elbette ki adayların politik görüşleri, dini inançları ve ahlakları da belirleyici olmalı. Bunlar için en başında yönetmelik hazırlamayan sorumsuz ve ihmalkar yönetimin sonradan takındığı bu tavır gerçekten çok üzücü. Geç olsun güç olmasın diyor ve sözlerimi sevgili John Stuart Mill’den birkaç alıntıyla şenlendirmek istiyorum:

If all mankind minus one, were of one opinion, and only one person were of the contrary opinion, mankind would be no more justified in silencing that one person, than he, if he had the power, would be justified in silencing mankind. 
***
When there are persons to be found, who form an exception to the apparent unanimity of the world on any subject, even if the world is in the right, it is always probable that dissentients have something worth hearing to say for themselves, and that truth would lose something by their silence.
***
Strange that they should imagine that they are not assuming infallibility, when they acknowledge that there should be free discussion on all subjects which can possibly be doubtful, but think that some particular principle or doctrine should be forbidden to be questioned because it is so certain, that is, because they are certain that it is certain.

Üniversitelerde yükselmekte olan gerginliğin farkında mısınız? “Ben tüccar değil eğitimciyim” derken kalp krizi geçiren bir Mahmut Hoca vardır, hatırlar mısınız? Üniversiteler kendi holdinglerine beyaz yakalı işçi yetiştiren tornalar değil bilimsel merakın doyumsuz olduğu kurtarılmış bölgelerdir. Her yanı cam gibi buz tutmuş yerleşkelerin kaldırımlarında göğe bakarak yürürken kendi kendine konuşup ardı ardına formüller sayıp döken mühendislerin ve ders arasında bir çay bir poğaçayla karnını doyurmaya çalıştığı kantinde hararetle politika tartışmaktan kendini alamayan insanların ikamet ettiği yerdir üniversite. Akademik titri olsun olmasın şu anda ülkeyi yönetmekte olan çoğu insandan çok daha kültürlü, bilgili ve aydın insanları bulabileceğiniz yerdir. O her yanına döşenmeye başlanan güvenlik kameralarını mühendislik öğrencileri teknik ve güvenlik açısından ele alırken sosyal bilim öğrencileri kontrol ve gözetimden bahsederler. Saatlerce, günlerce, gecelerce tartışırız çünkü üniversitelerde tartışmak serbesttir; yasaklamak, boğazlamak ya da kapı dışarı etmek değil.

Neymiş şu her fırsatta incinen, hassas ve kırılgan toplumsal ahlak bir de biz öğrenelim. Öğrenelim ki bilimsel ahlakı, etiği, namusu öğretelim biz de. 



http://samuelfielden.deviantart.com/art/devrim-139196004?q=gallery:samuelfielden/11469024&qo=90

5 yorum:

  1. Kafana yumurta yeme ihtimalinin yüksek olduğu bir panele katılırsan, kafana yumurta yersin. Tıpkı okuldan atılma ihtimalinin yüksek olduğunu bilerek bir eyleme (porno filme tezine onay verme) giriştiğinde okuldan atılacağın gibi.

    Toplumun bilimi varsa, siyasetin de bilimi var. Hatta bunun sıkı bir uygulaması var söz konusu ülkede. Her ne kadar 'Üniversite özgürdür' desen de, orada dahi can sıkabilecek güce ulaşmış bir iktidar varken, porno filmden tez üretmeye kalkan birinin özgür bırakılmayacağı çok da kestirilemeyecek bişi değil. Bunu düşünemeyecek bir insan zaten doğal seçilim yöntemi ile eleniyor, bizim örneğimizde de olduğu gibi.

    Buna bir eylem olarak da baksak sonuç aynı; susmalısın, sıra sana gelecek, ona şüphe yok fakat sabır. 100 tane çulsuz öğrencinin eylem yapmasındansa bir tanesinin aklını başına toplayıp sisteme güçlü katılmasının ve sonrasında eylemine devam etmesinin doğruluğunu savunurum. Bu sayede şunu görülebiliriz; sistemdeki başarına rağmen sistemin değişmesini istiyorsan, o sistem gerçekten değişmeli ve sen bu değişime katkı sağlayacak güçte birisin. Bahsi geçen yönetmen tez için porno film çekmektense bir Zeki Demirkubuz ya da bir Nuri Bilge Ceylan (üzgünüm Yavuz Turgul'u bu gruba alamayacağım) olduktan sonra eylemlerini gerçekleştirmelidir.

    Sonuç olarak, sistem belli. Sistemdesin, sistemde kal. Sabrın sonu selamettir. Şunu öğretemedik bizim insanlara. (Selamet: Esen olma durumu, kurtulma, kurtuluş, esenlik)

    YanıtlaSil
  2. Ayrıca, Cüneyt Özdemir birçok gazetecinin yazmadığı, yazamadığı ve değinmediği konulara değinen, gazetecilik açısından zayıf olarak görünse de TC için sert olarak nitelendirilen konuşmalarına tanık olduğum özel birisi.

    Kendi başında bulunan patronlarla ilgili defalarca 'patron tanımaz' açıklamalar yapmış birisinin buyurduğu gibi “böylesine bıçaksırtı bir proje yapılmadan önce rektöre haber verilmesi” gerektiği düşünülüyorsa bunun bir nedeni vardır. Kurumlarda bir hiyerarşi ve görev dağılımı olur. 21. yüzyılda kimseden onay ya da görüş almadan riskli eylemlerde bulunan bir yönetici olamaz. Varsa da eyleminin bedelini ödeyeceğini bilen biri olması kendi iyiliğine fayda sağlar. Bir kahramana sıra gelene kadar bu toplumun ihtiyacı olan çok şey var.

    Not.Cüneyt'in izniyle yazıyorum bunları.

    YanıtlaSil
  3. soru: içinde bulunduğun sisteme entegre olup, "güç" kazanıp, sonra eyleme geçebilmek için, sistemde fırsatların eşit olması gerekmiyor mu? hani "sistem"in (her ne ise) ideali bu değil mi?

    uygulamaya bakalım: kim gücü nasıl kazanır? statü ve sınıf ayrımının hala en sert şekliyle yaşandığı bir düzende bir de "sen kimlerdensin" ayrımı da eklenmiş (katmerli diyoruz) "sistem" dediğin elle tutulmaz gözle görülmez ama yaşanır hayaletin hizmet verenleri (kamu çalışanları da deniyor bunlara) gücün kime nasıl gideceğine karar verirken, güç kazanayım dur sonra tepki koyarım (bkz. counter strike aritmetiği) ancak play station'da level atlatır :o)

    kazanılması gereken "güç" diye tabir ettiğin şey için, belli donanımlara, o donanımlar için belli araçlara, o araçlar için belli bir bilgiye, bilgi için yine belli araçlara ihtiyaç var. bütün bunlara ulaşımın bloke ediliyorsa, ve edilmesi kanunsuz ve haksızsa (olmayanı nasıl mümkün bilmiyorum ama), ve meşru "güc"ün bu durumu düzeltemiyorsa, sesini duyurmak ve "hakkını" almak için, evet bi kaç camın pencerenin aşağı indirilmesi (bkz. Zizek tabiri), "gayrimeşru" gözüken "güc"üne başvurman en "rasyonel" seçimdir.Güç kazanmak adına tepkisizliği seçip, kazanamadığında "mağdur" olduğunda (poker masası gibi namussuz, restini görüp masadan düşürebilir), elinde kalan "mağduriyet"in travması olur.

    Hepsinin yanı sıra, "eylem" dediğin, "sistem" dediğinin zaten bir parçası, "yapılması gereken"i. "güç" kazanmanın kurallarına hele hiç aykırı değil. Kadın olduğunda daha iyi anlıyorsun: sokakta yürürken tacize tecavüze uğramak gibi bi riskin var, böyle de büyüyorsun. başlarda kurban mağdur olursun, polise gidersin bir daha kurban mağdur olursun. en son çare, başıma geleceklerin travmasının hesabı verilecek de olsa o travmayı yaşamaktansa bir sprey ya da çakı taşımak en mantıklı eylem, gerekirse de kullanmaktan çekinmem. bu da zaten tam da senin "sistem" dediğin şeye uyum sağlamak (bkz. rasyonel seçim). Eyleme geçmenin, önlem almanın, başkaldırmanın nefsi müdafaaya geldiği nokta zaten sistemin (hay sistem kovalasın bizi) bir gereği.

    Porno çekimi de arada yapılması gereken bazı reformlar için gerekli şok dalgası sağlayan bir durum. Kanunlar, ve yasalar toplumdaki tutum ve eğilimlerin değişmesi doğrultusunda düzenlenen şeylerdir. Eğer, bu olay pornografinin tartışmaya açılmasına yarayacaksa, evet bir kahraman gerekiyor şekerim.

    Cüneyt Özdemir'e gelince, bazen hayran olduğumuz yazar çizer düşünürlerin tanrıdan ziyade insan, her sözünün kanun olması gerekmediğini de arada hatırlatmak lazım kendimize. Bir bildiğinin olmadığını söylemiyorum, ama olmayadabilir (gulyabani) :O) ayrıca o ne arkadaşım "bıçaksırtı proje"? adam mı öldürmüşler canlısından? bazen insan böyle de sever demişler. adı porno olmasaydı, sembolik anlatımlı cinselliğin tarihi deseydi, ama hardcore pornografik sahneler çekilseydi daha mı az "bıçaksırtı" olcaktı. görsel ve işitsel sanatlar bölümü kurup, "edepsizlik" üzerine bir düzenleme yapılmamış olması, bu kavramın ucunun açık bırakılmış olması, durumu "bıçaksırtı" olmaktan zaten çıkarıyor (cinayetle ilgili bir düzenleme de yok ama deme sakın, ikisi iç tüzük bağlamında karşılaştırılabiecek şeyler değil. biri sex biri cinayet - ilki birinin nefes alma hakkını elinden alan bir durum değil).

    Bu toplumun çok şeye ihtiyacı var, ve bu ihtiyaçların hepsi öyle ya da böyle, kahramanlı kahramansız, masaya yatmak zorunda. o ihtiyaçları sağlamak için de özgürlüğün sınırlarının ne olduğu sorgulanmak durumunda. Zira o sınırlara göre "güç" kazanmana izin veriliyor, değil mi?

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Irmakcım ve onun gibiler,

    bu tip incelemelerin oldukça kaba göründüğünü biliyorum fakat konuya girişlerin daldan dala atlamış olmak gibi değil de daha sade olmasını sağlayacağını gördüğüm için paragraf paragraf gideceğim, affet.
    Birinci ve ikinci paragrafların. Fırsatların eşit olması gerektiğinden bahsetmedim. Üstelik, bunu konuşmadan önce TC'de fırsat eşitliği olmadığı konusunda hemfikir olmalıyız.
    Üç. Bloke edilmiş olmasına katılmam mümkün değil. Bardak meselesi.
    Dört.Verdiğin örnek yanıltıcı. Doğrudan ve dolaylı müdahale farklı şeyler.
    Beş. Yazdıkların arasında yapıcı bulduğum tek yer burası. bu konuda yapılması gereken reformlar ve ihtiyaç olunan kahramanlığın nasıl olacağı konusunda hemfikiriz sanıyorum. Yalnızca zamanlaması konusunda ayrı düşüyoruz. Yine de farklı bir konuda, bu reformların 'nasıl'ında da seninle ayrılacağımızı düşünüyorum.
    Altı. cüneyt'in yanılıp yanılmaması konusu bu konunun nereye varacağı ile bağlı olduğu için aynı şeyi düşünmemiz zor. benim için sorun değil. cüneyt yakışıklı çocuk, sen kaybedersin.
    Yedi.Toplumun ihtiyaçları konusunda yazdıklarınla taban tabana zıt şeyler düşünmem olanaksız. Az önce de dediğim gibi, nasıl'ı konusunda değil fakat 'ne zaman'ında anlaşamıyoruz.

    YanıtlaSil