9 Kasım 2010 Salı

Gün tutulacak biz uyurken*

Your absence has gone through me like thread through a needle…” Merwin’in bu şiiri bir türlü çıkmıyor aklımdan. Sanki bundan seneler evvel birbirimizi çok sevmiş de ayrı düşmüşüz ve ben yokluğuna katlanmaktansa hayaline tutunmayı seçmişim gibi. Seçmek mi? Öyleyse unutmayı seçiyorum işte ama faydası yok, derimin altına kazınmış. Kısa şiirlerin tehlikesi de bu, ne yaparsın.

Özdemir Asaf’tan medet umuyorum bazı geceler, öyle bir kısa şiir bıraksın ki ellerime bunu söküp atsın içimden. Yok, onun bile gücü yetmiyor. Biraz korkuyorum o zaman. Turgut Uyar’ın bazı dizeleri yanağımı okşuyor büyük elleriyle, güzel parmakları saçlarımda geziniyor ara sıra. Hayır olmuyor, olduramıyoruz bir türlü. Onun da kapağını kapatıp yastığımın yanına koyuyorum usulca. Geceleri büyük yastığıma değil Büyük Saat’e sarılarak uyuyorum çünkü.

Uykumda gözlerimi açıyor, bir tren yolunda raylara yaslanmış buluyorum başımı. Rüyaların yüzü görünmeyen adamı da karşıma uzanmış, cevabını bildiğim tek bilmeceyi soruyor. Tereddüt etmeden cevap verir vermez kapıyorum gözlerimi. Açtığımda metrodayım, sarı çizginin tam üstünde.

Yem atılmış güvercinler gibi üşüşüyorlar aklıma. Akıl değil şehir meydanı. Kocaman eteğini hışırdatarak Anna Karenina geliyor önce. Sarı çizginin sefil anlamsızlığına bakıp gülümsüyoruz. Sonra bir köpek, o geliyor. Tereza’nın köpeği Karenin bu. Havlamasıyla birlikte bütün güvercinler havalanıyor.

İşte o zaman, güvercin tüyleri telaş etmeden yere inerlerken onu görüyorum karşımda. Boş bir şehir meydanında karşılıklı dikilmiş, hiçbir ifade takınmaksızın birbirimize bakıyoruz. Kokusu, tadı, sesi bugün gibi aklımda. Sunay Akın’ın şiiri bu. İlk kısa şiirim.

-Sen hala burada mısın?
-Hayır, değiliz! (çatıdaki güvercinler havalanıyor sesime)

İfadesizlik yerini hayal kırıklığı ve nefrete bırakıyor. Kendilerine alışık olmayan gözlerimi yadırgayıp bir iki sendeleseler de en nihayet oldukları yere çöküyorlar. Kanat sesleri duyulmaz olunca...





6 yorum:

  1. -Seçmek mi?
    -evet seçmek.
    -Öyleyse unutmayı seçiyorum işte ama faydası yok, derimin altına kazınmış.
    -hayır,o kadar kibirliyiz ki unutmayı seçmiyoruz, seçemiyoruz değil, seçmiyoruz. bilerek, isteyerek seçmiyoruz. tanrı var mı yok mu emin değilim ama varsa insanı kendi suretinden yarattı, ona kendi ruhundan üfledi, yoksa bu kadar kibir başka biyerden geliyor olamaz.
    ama yine de unutmamayı seçiyorum, beni ben yapan bu olduğuna inandığım için belki de.belki de şimdilik.

    YanıtlaSil
  2. ben unutmayı seçiyorum. bilerek, tüm kalbimle isteyerek seçiyorum. beni ben yapan bu olduğu için, bu ben olmadığım için seçiyorum. nefessiz kalana kadar ağlayan bu kadın ben değilim. yalnız bir kereliğine de olsa sevgiye inanacak kadar aptal olduğumu unutmalıyım artık. o şiiri parçalara ayırıp yakmak istiyorum. kendimi bir yerlerde bırakıp kaçmak istiyorum. yapamıyorum. aptallığımı, vazgeçilmişliğimi artık taşıyamıyorum. gülücükler saçamıyorum. ben kendimi unuttum yıllardır, artık beni ben yapanları unutmak istiyorum. ben de vazgeçmeyi seçiyorum. kibirse kibir... dayanacak gücüm kalmadı benim.

    YanıtlaSil
  3. unutmamak kibir, doğrusunu ben bilirim, sevdim mi böyle severim diye.
    unutmak, geride bırakmak doğru olanı(sanki sen bilmiyorsun).ne bok sanıyorsam kendimi. ne farkım var diğerlerinden? çoğunluk böyle yaşıyor işte,nedir bu içteniçe büyüttüğüm ukalalık?
    sakin,sessiz,kabullenerek,daha farkında unutmak lazım,yoksa olmuyor.
    kafam çok dağınık,sadece rutini götürmek fazlasıyla zor.çıkış yolu bulursan haber ver, uzaktan uzaktan izliyorum (okuduklarımda kendimi fazlasıyla aynı acının içinde bulduğumdan), belki bir faydası olur bana da.

    YanıtlaSil
  4. biraz ağlamaklı yazmıştım cevabı, silecektim ama onu da yediremedim kendime. kibir aklımın ucundan geçmemişti ama düşününce belki şu açıdan doğru dedim: ben kanmam, ben yemem, ben aldanmam, yutmam, inanmam, bu oyuna gelmem vs. tam bir kibir. yoksa bunca kıyameti koparmaz, bunca ağırıma gitmezdi diye düşünüyorum. insanın hayallerinin başına yıkılması bir şey, gururunun incinmesi başka bir şey. ikisi beraber tadından yenmiyor.

    keşke bir çıkış yolu olsaydı, hostes gibi el kol hareketleriyle gösterebilseydim şuradan, şuradan ve şuradan diye. oysa benim bu işten tek anladığım, zamanın hiçbir şeyin ilacı olmadığı. hiçbir şeyin geçtiği falan yok, olsa olsa dibe çöküyor.

    gene de bir çıkış yolu bulursan sen de bana haber ver :)

    YanıtlaSil
  5. kabullenmek lazım bir şekilde önce.sonra bir yol düşünmeli.belki sen ilişki hakkında yazdığın herşeyi silmelisin mesela.hem böylece gece vakti aynı yakınmaları başkalarından dinleyip kendi yaşadıklarımızı,aşkımızı yüceltmekten (yine kibir işte) vazgeçeriz.aşkı yüceltmekten bile belki vazgeçeriz.
    sonra ben her gece ve her gündüz bir daha bir daha ve bir daha aklımdan "bir insandan bir insana herhangi birşey kalmamalı"yı geçirmemeliyim.çünkü, kalmamalı eyvallah, da, sezyumun dediğini nereye koyacağız o zaman? mandalina yerken bile hala aklımızdan geçen senin yazdıkların gibi işte,mandalina bile yedirmiyor adama bu olan biten her ne ise,

    sadece kendi kafamın etiyle beslenmek yetmiyor zaman zaman, o yüzden bağışla, yakalamışken seninkini de yiyorum. belki ben de seni bağışlamalıyım, çünkü bana yalnız hissettirmemiş olman iyi mi kötü mü bilmiyorum. dinlediklerin, izlediklerin ve de okudukların- her neler ise hissettiklerin üzerine- kendini buldukların, normalleştiriyor sanki bu acıyı. zarar veriyor.

    yanlışı nerede yaptık, yapıyoruz, göremiyorum amk. "geçti" diyebildiğim gün haber vereceğim, söz.şimdilik tek yol gidip başka birine aşık olduğuna inanmak gibi, yapabilirsen.

    ve evet, geriye dönüp bakınca zaman hiçbir işe yaramıyor sanırım,

    YanıtlaSil
  6. bir kafa eti yeme durumu olmadığını biliyorsun elbette, adsız alkolikler gibi ne güzel takılıyoruz şurada işte.

    yazmak konusunda bazen ben de emin olamıyorum. yazmazsam zehrim içime akacakmış gibi geliyor ama yazarak da gerçekliyorum sanki. öyle bir türlü, böyle bir türlü..

    bir başkasına aşık olmadan önce dolması gereken bir inziva süresi var tabi.. kalbini yeniden açabilecek kıvama gelmeden önce bir durulman gerekiyor, kendi kendine kalman, kendini dinlemen vs. fakat ne kadar sürmesi gerektiğini bilmeyince ki bilemiyorsun, öyle tehlikeli ki..bir de bakmışsın seneler geçmiş. yalnızlığa alışınca kimseyi istemiyor, aramıyor bile insan. yeteri kadar süre geçmezse de kandırmak oluyor karşındakini, dahası kendini.

    ben bunları diyorum ama boş, biliyorum. anlamak çözmeye yetseydi...

    YanıtlaSil